Bu hafta heyecan yine doruktaydı... Feyenoord maçında "Rotterdam'ın kamburu" oyunuyla sahne alan F.Bahçe, A.Gücü maçında yepyeni albümüyle yüreklere su serpti... G.Saray, Denizli'yi kâğıttan kurşunlarla vurdu... Beşiktaş, İnönü'de 'biri bizi gözetliyor' sendromuyla mister Ünsal sayesinde üçü buldu. Ve Trabzon da her zaman olduğu gibi bizi mahçup etmedi, 'büyük'le büyük, 'küçük'le küçük huyunu sürdürdü... Fakat ne acıdır ki, bugün yine A.Gücü maçında şov yapan Ariel Ortega'yı, Trabzon'u deviren Elazığ'ı, Altay - Göztepe derbisini değil, kara gömleklileri konuşuyoruz... Ve hakemler sezonu açtı... Kara gömleklilerin düdük sesleri yine ortalığı birbirine kattı... Lig büyükler için her zaman şampiyonluk demektir... Bu sebeple felsefe; ne pahasına olursa olsun kazanmaktır... Bavulu hazırlarken puanlar gelsin de nasıl gelirse gelsin felsefesi hakimdir... Genellikle aradıklarını ne pahasına olursa olsun haksız da olsa bulurlar... Biri Antep'e elense çeker, öbürü Körfez'e, diğeri gerekirse herkese... Kendilerini her defasında sevgiyle kucaklayacak, uçurumun kenarından çekip alacak şakşakçıları, düdükçüleri vardır... Çünkü onlar büyüktür... Yöneticileri de bey!... Lig biter de yeni sezona girerlerken herşey unutulur, kavgalar yok sayılır, yeni umutlar vaadedilerek küfüre son (!) verilir... Aslında bu beyler, bunları hep stres atmak için yaparlar... O yüzden doğruluktan ve samimiyetten de uzaktırlar... O gevşek iradeleriyle Türk futboluna yarar yerine zarar verip, her defasında 'centilmenlik masalı' uydurup kendilerine paye çıkarırlar... Ani saldırılarıyla 'hava' yapıp, dava kazanıldı diye hesap ederler... Kulüplerine olanca tutkularıyla bağlı (!) olduklarını sanırlar... Amaç ise bellidir; sadece reklam... 'Fair- play'i dillerine dolarlar ama bu iş içlerine sinmez, kafalarına yatmaz... Kameraları uzaktan keser, ekranda görünsün diye vatandaşı ezer de geçer... Ve bu aşkını sürdürmek uğruna yıllanmış külleri karıştırır... Hesapta kendi takımlarından başkasını görmezler... Ama esasında kazanan takımları mıdır, yoksa kendi şirketleri mi? Çoluk çocuğu kayınvalideye postalar, o deplasman senin, bu kanal benim deyip, televizyonlarda cirit atar, hava basarlar... Bazıları da iş - güç bahanesine sığınıp ayrı takılır... Hesapta reklam yapmamak (!) adına makul yerleri seçerler... Gariptir, yolda görse futbolcuyu tanımaz, amigoların ise dostudurlar hep... İşleri bitince tatil yörelerine koşarlar, VIP'te sohbet, barda içki, şampiyonlukta dans ederler... Bu hafta heyecan yine doruktaydı... Ve kara gömlekliler yine tek muvzuydu... Arkasına aldıkları 'büyük kulüp' yöneticileriyle 'küçük kulüpler' üzerine karabasan gibi çöktüler, çöküyorlar... Peki hırsız kim?.. Yukarıdaki yönetici kıstaslarından sadece bir tanesi olan Yıldırım Demirören, Bursa maçından sonra hırsızın hakem Metin Tokat olduğunu, "Kasamızdan para çalan hakem" diye haykırmıştı... Peki, Kocaeli'nin puanlarını kim çaldı ve o puanlar kimin kasasına girdi? Yıldırım bey, şimdi "Kasadan parayı biz çaldık" diyebilme cesaretini gösterebilecek mi?..