I love you acı

A -
A +

G.Saray, Hagiler'in değil acıların takımı... G.Saray mazoşist olmuş... G.Saray metrosexüel olmuş... G.Saray, abra 'kadavra' olmuş... Durum artık iyice anlaşılmıştır ki, bu G.Saray'ı Hagi değil ben bile kurtaramam... G.Saray'ın üstü açık kalmış... Aslan üşütmüş, Aslan grip, Aslan garip, Aslan mustarip... Yarın kaleci antrenörü olarak Taffarel geliyormuş... Taffarel değil, onbinlerce el gelse bu Mondragon'u yine adam edemez. Forma giyip kaleci değil, önlük takıp kahveci olmalıymış. Patates çuvalını fırlatsan yerinde en azından bir-iki zıplar ama Mondragon asla... Hatırlarsanız Florya'daki evine hırsız girmişti. Girer... Adamın kapattığı köşeden top içeri giriyorsa varın siz düşünün. Popescu da bu takımda menajer olacakmış... Hiç olmasın... Menajerine bak, Tamas'ı, Petre'yi, Bratu'yu al... Üçünü de o getirdi! G.Saray'daki yabancı futbolcu kontenjanına bakın... Tamas anında postalandı ama diğer ikisinin adresi belirsiz, elde kaldı. Hagi-Popescu-Taffarel üçlüsü belki şu kısa dönem için iyi düşünülmüşler ama gelecek için, özellikle de 100. yıl için birşey bekleniyorsa vah ki ne vah... Üç ahbap çavuşlar ne yazık ki G.Saray'da zirveye çıkardıkları kariyerlerini yine G.Saray'da sıfırlamaya gelmişler. Herşey gençlikte deniliyor. Evet herşey gençlikte başarılır ama bu üçü de G.Saray için öyle genç ki, hatta çaylağın önde gideni... Huriye, Duriye, Nuriye... Üçü de 80-85 yaşlarında, çok eski üç arkadaştır... Bir gün Huriye, Nuriye'ye telefon eder ve Duriye'ye gitmeye karar verirler. Biraz muhabbetten sonra Duriye kahve yapar ve içerler. Biraz sonra Duriye, "Ayy, kusura bakmayın unuttum birer kahve yapayım da içelim" der. Huriye ve Nuriye birşey demezler ve içerler... Aradan biraz zaman geçer... Duriye yine "Size bir kahve bile yapmadım. Hemen yapayım da içelim" der ve yapar getirir. Bizimkilerde yine itiraz yok... Akşama doğru Huriye ve Nuriye kalkarlar, yola düşerler... Yolda bastonları ile yavaş yavaş yürürken aralarında şu konuşma geçer: Huriye : - Kız Nuriye, gördün mü Duriye'yi, ne kadar pinti olmuş, bize bir kahve bile ikram etmedi. Nuriye - Kııız, sen Duriye'yi ne zaman gördün? Bilmem anlatabiliyor muyum... Duyduk duymadık demeyin, peynir ekmek yemeyin... G.Saray, Hagiler'in değil acıların takımı olmuş... G.Saray mazoşist olmuş... G.Saray metrosexüel olmuş... G.Saray, abra 'kadavra' olmuş... PEKİ FENER'E N'OLMUŞ? İşler yine tersine dönmeye başladı. Sanki bu haftayla birlikte lige sihirli bir değnek vuruldu; Beşiktaş bir anda eski günlerine kavuştu, 'Fener - heder' olmaya başladı. Zirvenin tepesinde rüzgârlar sert esermiş. Bir zamanlar G.Saray'ın sürekli liderlik tahtında oturduğu günlerde Fatih Terim, "Arkamıza bakmaktan boynumuz tutuldu" demişti. Anlaşılan o ki, önde olan takım kim olursa olsun boynu tutuluyor ve rahat hareket edemez oluyor. İşte Terim'i Terim, G.Sarayı G.Saray yapan, 'boynu tutuk' haldeyken bile zirvelerde kalmasıydı. Beşiktaş ve Lucescu, bu sene bunu başaramadı. F.Bahçe ve Daum başarırır mı? Bakalım Kanarya'nın o minik yüreği bu strese daha ne kadar dayanacak. Çünkü önümüzde daha 7 hafta gibi uzun bir süre var. F.Bahçe bu futbolla bu ligi kaldıramaz. Beşiktaş'ın çıkışa geçtiği sırada Fener'de düşüş başladı. Tam bir kesişme noktası... Bu hafta esas kaşınanlar ise düşme çemberinde olanlardı... En alttan başlayarak Adana, Elazığ, Bursa, Akçaabat Sebat, İstanbulspor... Hepsi dağıttı... Üç puanı bir arada gören olmadı... Böyle devam eden seneye Süper Lig'i de göremez... Hani derler ya, üstü forma altını sorma... Şimdi tam bu durumdayız işte...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.