Hristiyan misyonerler, Dünya Kupası süresince peşimizi bırakmadı!.. Turnuva boyunca olduğu gibi özellikle de Türk Milli Takımı'nın maçları öncesi sürekli iş başındaydılar... Karşılaşmaya gelen taraftarlarımıza, ücretsiz kaset, CD ve broşür dağıtarak propaganda yapmaya, insanımızı kafalamaya çalıştı... Ama ille de Türkler'i... Neden?.. Bu kadar mı zayıf görüyorlardı bizi? Densiziz belki ama dinsiz asla... HHH Millet iş başında, milletimiz iz!.. Neyin izi?... Birbirimizin... 'O ne yapmış, bu ne yapmış'ın peşinde. Cuma namazı yüzünden çocuklarımıza ettiğimizi bırakmadık, yerin dibine soktuk. Kampa imam getirmek istemelerinden, camiye gitmelerine kadar vurun abalıya... Bir millet uyuyor! Dünya Kupası'nda acı gerçek yüzümüzde bir şamar gibi patladı... Hristiyan futbolcuların her maça başlarken televizyon karşısında istavroz çıkarmaları yerini buldu mu? Bence buldu... Çünkü ve artık mahalle arasında maç yapan çocuklarımız da Rivaldo'nun Ronaldo'nun ya da Owen'ın yaptığı gibi yapıyor, önce golünü çakıyor sonra istavroz çıkarıyor. Allah'ın yeryüzünden kaldırdığı dine sahip çıkanlara bakarak, yeryüzüne indirdiği en son dini bu kadar horlayan bir topluma elbette bu misyonerler musallat olmalıydı ve oldu da... Onlar canhıraş şekilde uğraşıyor! Bizimkiler de!.. Evet biz Kore'de Cuma namazı kılan çocuklarımızı ve onların bu inancına saygı gösterip yardımcı olduğu için Şenol Güneş'i yobazlıkla suçlayacak kadar ileri gittik... Karaktersiz bir toplum olduk... Medya da bu karaktersizliğin motoru... Kompleksli spor yazarlarımız yüzünden çocuklarımız sahaya çıkarken ağzını kıpırdatmaya korktu; "Ya dua ettiğimizi zannedip yobaz damgası yersek..." Çünkü bu işin 'sonrası' da vardı... Sonra birileri çıkacak, "Milli Takım kampından yazılmayanlar..." diye başlık atıp "Nihat imam olmayı kabul etmeyince kampa imam çağırıldı..." denilerek bize dünya üçüncülüğünü kazandıran bu gencecik çocukların o mükemmel kalpleri rencide edilecek... Ha, bir de son zamanlarda spora el atarak ünlenmek isteyen garip bir adam var. Millilerimizin Brezilya ve Kostarika maçları sonrasında Milli Takım'ı 'umutsuz vaka' olarak yorumlayarak şöyle demişti, "Mili Takım, Kore'de yaşadığı hezimetler nedeniyle eleştiri üstüne eleştiri alıyor..." Ve çok bildiğini zanneden futbol fukarası bakın nasıl devam etmiş; "Namaz krizi... Hakan Şükür'ün başını çektiği bir grup Cuma'yı kılmak istemiş. Şenol Güneş mırın kırın etmiş ama kendisinden daha etkili olan Hakan'a boyun eğmiş. Takımda namaz yüzünden bölünmeler olmuş. Ulsan'da cami ve imam yok. Hakan, Seul'e gidilmesini isteyince kampa imam çağrılıyor. Tayfun ve Serhat namaza katılmadığı için Hakan ve Emre Belözoğlu onların kadro dışı kalmasını sağlıyor. Milli Takım sanki bir tarikatın etki ve yönlendirmesinde. Futbol Federasyonu Başkanı da ağzını köpürte köpürte basına saldırıyor ki, başarısızlıktan payına düşeni azaltsın. Ama öyle kolay değil bu sefer. Burada duygular var. O omuzlarına bindiğiniz futbol köleleri sizi alaşağı eder. Sonra o Karadeniz dayanışması da, mafyası da adamı kurtarmaya yetmez, bu dalganın karşısında..." Peki şimdi ne olacak sayın gazeteci? Yani bu koca dünya üçüncülüğünü ya da bu hezimetini nereye saklayacaksın? Anlayana sivrisinek saz, anlamayana Salı Pazarı az...