G.Saray, Kadıköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne gelmişti sanki... Çılgın bir atmosfer vardı. Fener tribünlerinin inanılmaz dellenmişliği, başkanının asık suratı, hocasının derinlere doğru dalan bakışları ve futbolcusunun agresifliği bir karabasan gibi çöküyordu Aslan'ın üzerine... Zaten G.Saray'ın lugatında Fener'le "ölüm" aynı anlamı taşıyordu. Fener demek ölüm demek, ölüm demek Fener demekti. Ama korkunun ecele faydası yoktu. Körle yatan şaşı kalkar misali, Cimbom deliyle deli olmuştu. Ama Cimbom akıllı delilerdendi. Daha iyi top gezdiriyor, presi yerinde yapıyor, sakin davranıyor, seyircinin dolmuşuna gelmiyordu. Fakaaat futbol gol demekti... Gol de her şey demekti. Çökertmekti, göçertmekti, silip süpürmekti... Önce Alex vurdu, arkadan Kezman. Bir anda beynine çift kurşun yiyen Aslan hafıza kaybına uğramıştı. Artık beyninde 6-0'lar, 4-0'lar filan uçuşuyordu... İlk yarının özeti: Gol öncesi Cimbom, gol sonrası Fener'di... Ancak büyüklük kötü günde belli olurdu. G.Saray da büyük bir takımdı. Kısa süren şaşkınlığın ardından toparlanan Cimbom, ikinci yarıyla birlikte Fener'in canına okumaya başladı. Sağda Sabri, solda Arda tam bir bela kesilmişlerdi. Nitekim gol de gecikmedi. Cimbom Ümit'le ümitlendi. Beraberlik için yüklendikçe yüklendi... İşin tam burasında G.Saray için koca bir "maalesef" çekmek gerekiyor. Evet maalesef sarı-kırmızılıların kaderi bu; Fener'e kaybetmek... Havada, karada, Saracoğlu'nda, her şarta ve her hatta.. Süper de olsa, hiper de olsa görevimiz Fener'e kaybetmek.. Dedik ya G.Saray'ın lugatında Fener'le ölüm aynı manaya geliyor. Ve 90 dakikanın özeti: G.Saray hak etti, Fener kazandı.