Yimpaş Yozgat, Antalyaspor ve Diyarbakırspor... Üçüne de sırayla göz atın. Hüseyin diye birisi varsa huzur var, güven var, başarı var... Hüseyin yok ise; huzur yok, güven yok, başarı yok... Hüseyin içeri tehlike dışarı, Hüseyin dışarı tehlike içeri... Hüseyin, İstanbul sosyetesine göre, esmer, kara, kıro bir adam... Geceleri Laila'yla Hıncal'la değil, futbolcusuyla, eşiyle çocuğuyla geçer... Radyosu, buzdolabı, televizyonu vardır ama mal beyanında bulun deseler, vizyonu bile yoktur... Çünkü ona yol gösterecek ne yüksek voltajlı bir "Fener"'i, ne küçük de olsa karizma sahibi yapacak "Aslan"'ı, ve ne de yüksek uçurtacak "Kartal"ı hiç olmadı... Marlboro değil, Maltepe içer, su içer, ızdırap çeker... Cebinde parası var mı bilmem ama, Maximum, Bonus, Galaxy, Advantage, Türkiyemcard, Taksitcart, Akıllı Kart, İdeal kartı kesin yok... Ama futbolcularına çıkarılan sarı kartlar ve bol miktarda kırmızı kartlar var... Ayranı yok içmeye Yozgat'la Diyarbakır'la gider gezmeye... Hüseyin Kalpar... Şimdilerde Diyarbakırspor'un patronu... Fatih Terim, A.Gücü ve Göztepe'nin, Mustafa Denizli, Kocaeli'nin, Şenol Güneş Boluspor'un başındayken ne yaptıysa, o, Antep'in, Antalya'nın, Yozgat ve Diyarbakırspor'un başında çok daha iyilerini yaptı. Ama onun hiçbir zaman G.Saray'ı Fener'i Beşiktaş'ı olmadı... 2. kategoride bile adı anılmadı... Erdoğan Arıca, Samet Aybaba, Rıza Çalımbay, Raşit Çetiner, Rıdvan Dilmen'in yanında esamisi okunmadı. Herkese birşeyler pay edilip, çeşitli görevler lâyık görülürken ve haketmediği makamlar kazandırılırken, o sadece "galibiyetler ve puanlar"la yetinmek mecburiyetindeydi. Hüseyin Hoca konuşmuyor, Hüseyin hoca gocunmuyor... Ama ben gocunuyorum... Ve diyorum ki; "Haydi Abbas vakit tamam..." Bir zaman Fatih Terim için söylenen bu şarkı Hüseyin Kalpar için de çalsın artık... Ta ki, kadayıfın dibi yanmadan... ELLERE NOEL BİZE NO- BAYRAM Hristos diye bir arkadaşım vardı küçükken... Koyu bir katolikti. Onunla dinler çatışmasına girerdik. Kısa aklımızla imam-papaz kavgasına tutuşurduk; "Bizim caminin imamı, sizin kilisenin papazını döver..." Yedikule semtinin ayrılmaz ikilisiydik. Birlikte gezer, birlikte eğlenir, yolu bilmeyenler sorduğunda "Yedikule iki durak ötede burası odakule" diye yuttururduk. Cüneyt Arkın'ın Yedikule Kalesi'nde çevirdiği Battal Gazi ya da Malkoçoğlu'nu daha film setinde izler, bir vuruşta 25 kişiyi yere serdiğinde basardık kahkahayı. Hristos aradı dün... O artık, üniversite mezunu bir gemiciydi... Ve hâlâ koyu bir katolik... Çok uzaklarda olduğu için Kumkapı'da yaşayan Olga teyzesini ziyaret etmemi istiyordu. "Bugün Ramazan Bayramı... Olga teyze ilgi bekler. Sevgi bekler. Ona uğra..." Yutkundum. Ama söyleyemedim. Hristos'a bayramın 1. günü G.Saray'ın Kocaelispor'la maçı olduğunu, görevim icabı o gün çalışmam gerektiğini. Burası Türkiye burada her bayram maç olur. Ve biz annemizin babamızın, büyüklerimizin sohbetine değil maça gideriz. Çok üzgünüm Hristos... Bayramı katolik halinle sen biliyorsun... Olga teyze de biliyor... Ama ne yazık biz bilmiyoruz... Türk'üz, elhamdülillah müslümanız... Ama biz Türkiye Futbol Federasyonu'yuz... Bu ülkede her bayramı maç, her maçı bayram havasında kutlarız. Aklımız mı örtülü yoksa gönlümüz mü?.. Bilmiyorum, bilemiyorum... İnanırsın ya da inanmazsın. Kabul edersin ya da etmezsin. Ama bir "bayram gerçeği" var. Aynı Noel gerçeği gibi... Hristos noeli noel gibi kutluyor. Garibim Engin niye bayramı bayram gibi yaşayamıyor. Ellere noel bize no-bayram... Federasyon yabancı futbolculara tanıdığı noel imtiyazını, kendi oyuncusuna neden tanımaz?.. Neden dersin Haluk abi?..