Kandıramazsın beni

A -
A +

"Ankara'nın nesini seversin?" demişler şaire, "İstanbul'a dönüşünü" demiş... G.Saray da farklı bir şey söylemedi dün gece... Ankara'nın üzerine gitmekten çok geriye dönüşünü sevdi. Nasıl sevmesindi... Top Tita'nın ayağına gelecek diye ödü kopuyordu Hagi'nin. Tita'nın her topla haşır - neşir olmasında neredeyse bütün takım geri dönüp adamın başına üşüşüyordu. Belli ki, Beşiktaş'ın yaşadığı o dramatik filmin etkisinde kalmıştı Rumen hoca... Aynı filmi seyretmek istemiyordu. Bütün önlemlerini geri dönüşler üzerine almıştı... Gitmek ise çok zor geliyordu G.Saray'a. Gidersen de atmadan dönmeyeceksin üzerine kuruluydu felsefe. Nitekim öyle de oldu. Koskoca 25 dakika boyunca bir kere gittiler Ankara kalesinin önlerine bombalayıp geri döndüler. Necati'nin golü o ana kadar bütün tribünleri uyutan futbolu da biraz olsun canlandırdı. Ankaralı çocuklar sık sık ziyaret eder oldu Mondragon'u... Ama Song olsun, Tomas olsun, Cihan olsun, "Hakan Ünsal" olsun toz bile kondurmuyordu... Savunma 'adam' gibiydi... Pek de anlatacak bir şey yoktu aslında ilk yarıdan... Çünkü futbolun olmadığı yerde futbolcuların yüzde 70'i de yoktu. Ya da 'görünmeyen adam' olmuşlardı, biz seçemiyorduk... Dandini dandini dasdana danalar girmiş bostana... Oysa herkesin beklentisi şuydu; G.Saray maça başlar başlamaz saldıracak. Ankaralı kontra ataklarla karşılık verecek. Bir Hakan Şükür, bir Tita... Bir Necati bir Jaba... Goller peşi sıra gelecekti... "Belki" dedik... "Belki ikinci yarıda olur..." Devre arasında çaydı, kahveydi, WC'ydi derken hakem, başlattı yine maçı hemen... İlk gelene bakılırsa ihtişamlıydı B.B.Ankara... Beraberlik için yükleniyorlar, arada G.Saray'ın pabuç bırakmayan defansına öfkeleniyorlardı... Ama bir türlü delemiyorlardı o göbeği... Hüseyin'in kaçırdığı bir gol vardı ki, akıllara zarardı... Ankara artık bağıra bağıra geliyordu... Büyük Şehir Belediyesi'nin kamyonları gibi; ta- ti- taaa... Evet, o işte o... Tita sakatlanıp çıkınca rehavet mi çokmüştü Aslan'a ne? Tehlike geçmiş miydi yoksa? Orta saha yol geçen hanına dönmüştü birden... İkinci yarı roller değişmişti sanki. Ataklar Ankaraspor'un, kontra ataklar Cimbom'undu... "Araya bir tane sıkıştırırsak sıkıştırırız yoksa ne âlâ" türünden bir oyundu... Ve öyle de oldu. Ümit Karan araya bir tane daha sıkıştırınca maç da kopmuştu zaten. Zevk yok, kalite yoktu ama ortada kazanılmış üç puan vardı. Bu kadar yoklar arasında herhalde maç sonrası en güzel şey, Ankara'dan İstanbul'a dönmek olacaktı... Hele üç puanla dönmesi var ya, Hagi için müthişti ama Ankara için o şehirde bu geceyi yaşamak acıydı elbet...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.