Belli ki acelesi vardı G.Saray'ın... İlk golü atan kazanacakmış gibi bir kural vardı sanki... Oysa ben böyle bir kural koymadım. Nerden çıktı anlamış da değilim... Maçtan önce, soyunma odasına girdim, Lucescu ile futbolcular kara kara düşünüyorlar. Hepsi de olduğu gibi Roma maçından kalmışlar. Biraz yardımcı oldum, moraldi, konsantrasyondu derken, çocuklar kendine geldi... Sanırım bu acelecilik de bundandı. Neyse, benim hoşuma giden Bülent'le Ergün'ün verdiği sözleri tutmasıydı. Uzaktan şutları gol kokuyordu. Ayhan da "Samsun'u bana bırak" dediğinde içimden gülmek gelmişti. Ama çocuk hiç de fena değildi. Maç boyunca Vural'a gıcık kaptım. Her girdiği toptan bir sakatla çıktı. Perez, Capone ve Ayhan ölümden döndü. Yalnız Samsum'un 99 numarasına hasta oldum. Bir keresinde Bülent'le Capone'u tek hareketle tokuşturup, Mondragon'un altından sokuşturmak istedi. Ama kader, olmadı işte... Listeden adına baktım, Müslim diye bir çocuk. Biraz Sergen abisinin ayaklarına bakarsa öğrenecek. Cimbom serden geçer, Sergen'den geçemez... Biz burada lâftı, lakırdıydı derken 5 dakikaya iki gol sığdırdı. Bir ara göz göze geldik, "Daha sığdırayım mı?" diye işaret etti... "Yeter" dedim, küstü, ikinci yarıya çıkmadı. Samsun'un başında yeterince bir bela vardı zaten. Muratçığım hazır kıta sotada bekliyordu. En ufak hareket penaltıydı... Maça gelirken istatikçimiz Ömer Faruk Ünal da demişti. "Dikkat et bundan önceki G.Saray-Samsun maçını Murat Ilgaz katletmişti" diye... Dün pek katliam olmadı ama, G.Saraylı futbolcular istedi diye gecikmeli de olsa verdi penaltıyı... Hoş Samsun'un da kazanma gibi bir kaygısı hiç olmadı. Sanki üç gün önceki Roma maçını onlar oynamamıştı. Celil o ünlü top kaldırma hareketini beşinci defada ancak başarırken, Vedat maça girer girmez daha ilk hareketinde penaltıyı yaptırıverdi. Celil örnek alsın. İşin özeti; maç yalancıktan bir maçtı. Sonucun bu olacağı öteden beri biliniyordu. Biz de biraz yalancıktan takıldık, hepsi bu...