Şenol Güneş, Christoph Daum, Ümit Karan, Nejat Özçam ve Muzaffer Güleç... Yandınız koçum... Bugünkü misafirlerim sizlersiniz... Ama yargısız infaz olmaz... Önce "kritik" kritikleriniz: Güneş: "Bazı geceler eleştiriler yüzünden, sabahlara kadar ağladım..." Daum: "Oruç tutmak yasak. Tutan olursa cezalandırırım..." Karan: "Meğer 59 gündür gol atmıyormuşum..." Özçam: "Şampiyonluk istemiyorum. Prim verecek halimiz yok..." Güleç: "Teravihleri 12 dakikada kıldırmazsam gençler camiye gelmez..." Sporun gündeminde din, dinin gündeminde "oruç ve futbol" var... Muzaffer Güleç... Nam-ı diğer Jet İmam... 30 yıldır Akçakoca'da görevli... 12 dakikada teravih kıldırıyor. Bir zaman cami kapılarına, "Maça yetiştirilir" diye ilân asılmıştı bu ülkede. Şimdi de Jet imam jest (!) yapıyor. Gerekçesi şu; "Cemaatin üçte ikisi teravihleri uzun tutunca gelmiyor..." Jet imam duruma hakim! Ama Daum'unki, vahim. O, performansı etkiler diye orucu yasakladı. Antipatikti bir de "cahil"liği ortaya çıktı. Orucun performansı olumsuz etkilediği yalan. Bakın Prof.Dr. Mehmet Kurtoğlu ne diyor; "Futbolcunun iki önemli güce sahip olması gerekir. Fizik ve psişik güç. Fizik güç için, idman günü 120 gr, maç günü de 500 gr karbonhidrat alan futbolcuda hiçbir problem olmaz. Maçlara yemekten 2 saat sonra çıkılmalıdır. Maç günü iftarını 17.00'de yapan bir oyuncu 19.00'da rahatlıkla hiçbir fiziksel düşüş göstermeden oyununu oynayabilir." Bitmedi, devamı şöyle; "Psişik güç futbolcunun moraliyle ilgilidir. Siz futbolcuya orucu yasaklarsanız, onun konsantrasyonunu bozarsınız. Bu fizik gücün de düşmesine sebep olur..." Eminim ki; oruç hristiyanların ibadeti olsaydı, bu meseleyi çoktan çözmüşlerdi. Ama bizde böyle giderse takımlarımızın başına daha çok Daum'lar musallat olacak. Şimdi Daum'u "Kokainden önceki ve kokainden sonraki Daum" diye ikiye ayırmalı. Zira, kokain performansı artırıyordu ve Daum başarılıydı. Bırakınca bocalamaya başladı. O halde kokaine hücum!.. Bir de oruçlu bir takımla oruç tutmayan bir takımı maç yaptıralım bakalım kim kazanacak? Belki Daum, o zaman mesleğinde dibe vurmak üzereyken, kendisinin elinden tutan bu ülke insanına dinini öğretmeye kalkmaz. SEN AĞLAMA, DAYANAMAM... Ve ey Şenol Güneş... Sevgili hocam... Sen ağlama... Dayanamam. Sen ki; koskoca Türk Milli Takımı'nın teknik direktörüsün. Bu koca takımı Japonya'ya götürensin. Yakışır mı? Bir kıçı kırık spor yazarı kötü yazdı diye sabahlara kadar ağlanır mı? Hadi, ağladın bu medyaya yansıtılır mı? Böyle koz verilir mi? Göreceksin ki, bundan sonraki kaybedilen her maçın başlığı "Sen ağlama" olacak. Bir futbolcu düşün ki, çaresiz kaldığı bir anda ağlayan hocasına mı güvenip de hâl-ahval soracak? FENER BEŞLESE NE OLUR? Geriye kaldı Ümit Karan ve Nejat beyler... Düşünün ki; G.Saray'a golcü diye alınan bir futbolcu tam iki aydan beri gol atamıyor. Olabilir; şanssızlıktı, formsuzluktu vesaire, atamadı diyelim. Ama nasıl farkında olmazsın kardeşim. Adam resmen kendi ağzıyla itiraf ediyor; "Diyarbakır maçıyla birlikte tam 59 gündür gol atamıyormuşum..." Vah G.Saray'ım vahhhh... Florya parkındayım herşeyin farkındayım!.. Ve bir "vah" da Türk futboluna... Onun bağrında yaşayan Edirnespor'a... Vahhh Edirnespor'um vahhh... Niye mi? Sıkı durun... Başkan Nejat Özçam, 3.Lig'de şampiyonluğa giden takımının hocası Basri Uzunca'yı takımı şampiyon yapmasın diye kovdu. Sebep; şampiyonluk istemiyormuş. Hocaya tembih ettiği halde takım şampiyonluğa gidiyormuş. Futbolculara prim yetiştiremiyormuş... Peki, Basri hocanın yerine gelen Birol Yalçın'ın ifadesine ne demeli?, "Başkan ne isterse o olur..." Vah Türk futbolum vahhh... Edirne'den Japonya'ya kadar vahhh...