1989'un başlarıydı... 13 yıl önce... Kurtlar sofrasının hemen yanında kurulmuş; kuşlar sofrası... Bir tarafta yıllarını Florya'da geçirmiş 'kurt' muhabirler; Oğuz Tongsir, Fatih Altaylı, Cengiz Kaptan, Bahri Havadır, Halil Özer, Süleyman Rodop, Ruşen Güven... Ve yanlarında koyu bir sohbete tutuldukları tabiri caizse 'kaşarlanmış' futbolcular; Tanju Çolaklar, Uğur Tütünekerler, Cüneyt Tanmanlar, Simoviçler, İsmailler, Yusuflar... Öbür tarafta 'kuş' muhabirler; Mustafa Ersoy, Kadir Çetinçalı, Serhat Ulueren, Şafak Kayarlar, Engin Biçer, Erol Demirkol, Halil İbrahim Ekiz... Ve onların gözünün içine bakan 'kuş' futbolcular; Bülent Korkmazlar, Tanerler, Tugay Kerimoğlular v.s... Tugay Kerimoğlu?.. Kendisiyle bir röportaj yapılsa da gazetede resmi çıksa diye bekleyen... 'Kuş' muhabirden medet uman bir Tugay... Bir idman öncesi miydi ne? Herkes, Tanju'yla, Uğur'la, Simoviç'le röportaj için uğraşırken, o, öyle de masum duruyordu ki... Gözleri umut dolu, arzu dolu, hırs dolu... Eee, ne de olsa çömezdi... Üstelik Trabzon'da tutulmamış, Beşiktaş'ta idmana çıkıp beğenilmeyince altyapıdan A takıma gelmişti... İş bilen muhabirlere göre Tugay'dan haber mi çıkardı ki?.. Kurt muhabirler için varsa yoksa 'kaşarlanmış' futbolculardı... Kim bakardı Tugay'ın yüzüne... Ama ben baktım... Ve benimle aynı anda Kadir Çetinçalı da baktı... İfademiz aynen şuydu; "Koçum gel bir-iki fotoğrafını çekelim ön plana çıkmış olursun..." Hiç bekletmeden atladı sarışın delikanlı... "Sağol ağabey.." dedi... Tugay ilk defa gazete sütunlarında haber olmuştu... Ancak bazı futbolcular gibi Tugay da şöhretin o acımasız 'kişilik değiştirme' hastalığına yakalanınca uzun süre etrafındakiler tarafından 'sevilmeyen adam'ı oynadı... Ama futbolun da kralını oynadığı için, 'oynayan' her zaman haklıydı... Ve Tugay, Ferhat gibi dağları deldi, zirveye geldi. Dile kolay, milli formayla da 80 maçta devr-i alem... 80 kere milli formayı giyerek Hakan Şükür'e ait rekoru egale etti... Geçen gün ise anlaşılmaz bir şekilde, hem de zamansız bir biçimde, "Tostumu yedim... Tertiplerimi bekliyorum" diyerek Milli Takım'dan emekliliğini istedi. Hedefinin 'Yeni jenerasyonun önünü açmak' olduğunu söyledi... Bilmem, gazetecilik ruhum mu dürttü ne?.. İnanmadım... İnanmak istemedim. Bu açıklama acaba bir operasyonun parçası mıydı?.. Ogün Temizkanoğlu bir şekilde, Hakan Şükür 'sakat' şekilde ayıklandı. Galiba durum; gelsin sıradakilerdi... Tugay sanki kobay olarak kullanılıyordu. Gizli bir baskının eseriydi bu eser... Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla... Tugay değil kobay!.. Önce Ogün, sonra Hakan Şükür ve diğerleri için de incitmeden uygulamaya konulan bir operasyon... Ve bütün bu şüpheleri haklı çıkaran bir açıklama... Kimden?.. Menecer Can Çobanoğlu'ndan... "Tugay'a anlı-şanlı bir jübile yapacağız"... Şenol Güneş'ten konuyla ilgili 'tık' yok... Burnuma başka kokular geliyor... Önce Ogün, sonra Hakan... Ve 13 yıl öncesinden Tugay'ı sıkı bir şekilde tanıyan ben iddia ediyorum; o çocuk o açıklamaları yaparken sıkıntısı vardı... Ama neydi, ne?.. Belki bunun arkasında Şenol Güneş'in yeni bir takım meydana getirme hevesi... Oluşturacağı genç nesil üzerinde kuracağı hegemonya arzusu... Bu vesileyle yeni kazandığı karizmasına yeni ilaveler ekleme duygusu... Topunu birden başından atamayacağı için copunu Ogün'e salladı, Hakan'a da dokundurup Tugay'la şifreledi... Tugay, 'az' futbolcu değil 'as' futbolcu... Aldığı karar milyarda bir olmasa da 65 milyonda bir hareket... Goygoycu değil futbolcu... Onu iyi tanıyorum... O felsefesi uğruna bırakın Denizli'yi, Terim'i bile tanımadı... Ve belli ki Tugay'ın omuzlarına büyük bir yük bindirildi... Türk futbolu adına ilk vizyonunu önce G.Rangers, sonra da Blackburn Rovers'a giderek gerçekleştirdi. Şimdi ikinci vizyonu üstlendi... Yürütülen gizli bir operasyonun öncüsü oldu... Kendini fedâ etti... Şarkının adı; "Eskilere mezar kazılıyor..." Ama bu şarkı böyle bitmez... Bu kaset daha çok satacak... Bu kadarla kalmaz... Tugay'la kalmaz...