Küçükken Sadri Alışık'ın bir filmini izlemiştim... "Hey gidi kavanoz dipli dünya..." diyerek şöyle, derin bir iç çekmişti rahmetli... Ben ise yıllar boyu, "Kavanoz dipli dünya" demekle neyi kastettiğini düşünmüştüm onun... Birine de sormaya utanmış mıydım ne? Lise çağlarında çözebilmiştim ancak kavanoz dipli dünyanın ne manaya geldiğini. Manası tamamdı da, peki kavanoz dipli dünyanın kendisini çözebilmiş miydim acaba? Ne kadar vefasızlık, ne kadar acımasızlık, ne kadar yamuk işler varsa hep karşımızda... Şimdi nereden girdim şu bunalıma biliyor musunuz? Karşımda duran bir fotoğraftan!.. Galatasaray 2000... Harika bir kare... UEFA Kupası'nın kazanıldığı geceki o muhteşem fotoğrafın karesi... Ama içinde kare ası yok... Hakan Şükür var, Taffarel var, Hagi'si tatlısı var ama o yok... UEFA Kupası'nı kazanan muhteşem takımın toplu fotoğrafında Fatih Terim yok... Çünkü kazınmış... Kazımışlar... Birçoğunuz hatırlarsınız... Terim, Faruk Süren ve arkadaşlarını foseptiğin içine sokup çıkardığı için yönetim de onu o fotoğraftan çıkarmıştı... Süren sürüm sürüm süründürmek istedi Terim'i... G.Saray'dan o gönderdi... O fotoğraflardan çıkartacak kadar nefret ediyordu hocadan... Ama şimdilerde Terim var, Süren yok... İmparator yine ekibin başında, iş başında... Bazı insanları sayfalardan kazıyabilirsiniz ama gönüllerden asla... İki kere ikinin dört ettiği gibi, UEFA Kupası'nın kesin mimarı Terim'dir... Gerisi dırdır... Süren o ayıbın altından nasıl kalkar bilmiyorum... Ama G.Saray artık vefasızlıkla anılan bir kulüp olmuştur... Hatta bir keresinde eski başkan Mehmet Cansun'la yaptığım bire bir konuşmada bir futbolcu için, "Bu işin vefası, Karagümrük'ü yok" ifadesi benim tarih sayfalarıma geçti... Şimdi vefasızın son ismi Özhan Canaydın... Demek ki, kanında var vefasızlık G.Saray'ın... Şimdi size ibret alasınız diye bir küçük hikâye anlatacağım... Tarih 1992... G.Saray'ın atom karıncası Muhammet vardı hani... Trafik kazası geçirdiği için Feldkamp döneminde futboldan mecburen kopan... İşte o çocuk, Canaydın'ın futbol şube sorumlusu olduğu gün mukavele yenilemek için yönetimle masaya oturuyor. Her zamanki numara; "Sen bizim evladımızsın, imzala..." Muhammet sadece tek bir söz istiyor, kendisine bu sözleri sarfeden yönetici Canaydın'dan... "Bir gün..." diyor Muhammet, "Bir gün ben futbolu bırakınca... Bu kulüpte bir görev almam gerektiğinde bana yardımcı olacak mısınız?.." "Ne demek" diyor Canaydın... "Ne demek Muhammet... Başımızın üstünde yerin var. Evladımızsın bizim... Burası yuvan..." Hep aynı ağızdı yapılan... Ve o sarı saçlı, sarı-kırmızı aşığı çocuk basıyor imzayı gözü kapalı... Çünkü ölene kadar G.Saraylı'dır artık... Ve bildiğimiz o elim trafik kazası... Zamansız veda etti mesleğine... Tek tesellisi o kapı ona her zaman açıktı... Heyhat... Yıl 2002... Muhammet işsiz, Muhammet güçsüz... Muhammet, yöneticilikten başkanlığa sıçrayan Özhan abisine geliyor, görev istiyor... Transfer komitesinde, altyapıda vesaire vesaire... Canaydın, "Dur..." diyor... Yani, yok öyle yağma... "Fatih hocaya soralım..." Gönderiyor Terim'e... Terim toplantıda... Saatlerce kapıda bekliyor Muhammet, Terim'le görüşüp işbaşı yapsın diye... Çıkıyor odasından Fatih hoca, soğuk bir tavırla, "Ne var" diye azarlar gibi... Gururlu çocuk... Hoş çocuk Muhammet... "Hocam başkan Canaydın bahsetti sanırım... Kulüpte görev almak filan..." Cevap; "Düşünmüyoruz..." Dünyası başına yıkılıyor Muhammet'in... Oradan nasıl ayrıldığını, nerelere basarak, saatte kaç metre hızla kaçtığını bilemeden.. İşte o fotoğraf, bu fotoğraftı... Terim'in kazındığı fotoğrafla, Muhammet'in gazlandığı fotoğraf... Hey gidi kavanoz dipli dünya..