Eskiden ne safmışım... Mesela "geri vites" kavramım hiç yoktu. Şoför, kolunu koltuğa atıp arkaya doğru bakınca araba otomatikman geri geri gidiyor zannederdim... Bir de bizim zamanımızda gazeteleri kahvehanede okumak adettendi. Sabah kahvaltımı yapar yapmaz soluğu kahvede alır, sırasıyla bütün gazeteleri ezberime alırdım. Ama illa da spor haberleriydi önemli olan... Üstelik aynı haberi bir kere okumakla yetinmez, fanatik bir Eskişehirspor taraftarı olduğum için de Es-Esler'le ilgili her haberi, ama her haberi defalarca sindire sindire okurdum... Hele haberin hani o tırnak içindeki siyahlatılmış yerleri var ya, hiç doyamazdım... Futbolcu şunu dedi, hoca bunu söyledi filan... Sonra nasıl olduysa gazetecilik mesleğine kadar gitti bu merak... Ve ben gazeteciliğe başladıktan itibaren tam bir hayâl kırıklığını yaşadım, gerçeklerin farkına ancak varabildim! O zamanlar defalarca ard arda okumaya doyamadığım o müthiş (!) haberlerin ne kadar palavradan ibaret olduğuna, işkembeden atıldığına şahit oldum... Hele o tırnak içine alınıp da hoca şunu söyledi, futbolcu bunu dedi tarafı var ya, beni kalbimden vurdu... Yalanmış meğer... Bütün bunları neden yazdım? 8 gün, 8 gece... Minik bir tatil yaptım... Giderken gazetelerin başlıklarını Anderson, Overmars, Frank De Boer süslüyordu... Bu saydıklarımın hepsine hem G.Saray hem Fener talipti... Ve futbolcular gelmeye dünden hazırdı! "Fener'i biliyorum, çılgın taraftarı için gelmeye hazırım" diyeninden "Kolumu kesseler sarı-lacivert kan akar" şeklinde demeç veren Hollandalılar, İspanyollar vesaire vesairelere kadar... Yalanmış meğer... Tabii ki hem de süzme yalan... Bizim medyanın uçurduğu balonlar birer birer patlamaya başladı... 8 gün, 8 gece geçti ve ben tatili bitirdim, tekrar masama oturduğumda aynı yerden başlıyordum... Ne Fener, ne Cimbom, "Gelmeye dünden hazırız..." diyenleri getirememişti... Çünkü ortada öyle diyen bir futbolcu yoktu ki, gelsindi... Safız saf... Biraz da aptal... Bir kısım okuyucularla bir bölüm medya aptallık konusunda müthiş bir uyum içindeler... Arada doğrulara tutunmaya çalışanlar da bu ikili arasında kaybolup gidiyor... Mayıs ayında başlayan transfer palavralarında sadece G.Saray için yazılan kaç tane isim oldu biliyor musunuz? Tam 143 tane... Ama gelen sadece Pratez oldu... 143 tane anlı şanlı isimden sadece Pratez... Tatil sırasında havuz kenarında oturup çayımı yudumluyorum... 13 yaşlarında bir çocuğun elinde o çok bilen gazetelerden biri var... Sayfaları çevirdikçe isyan ediyor ufaklık; "Overmars G.Saray'da", "Rivaldo kapışmasına Beşiktaş da eklendi!" Ve sinirlendi sonra bir kola istedi cipsle birlikte... "Cipstir et be çocuk..." dedim içimden... Cipsinle ilgilen bu yaşta neyine gazete okumak!.. Ee, n'olcak, eskiden Edip Akbayram'ın ismini Edi zannederdim. O benim için "Edi Pakbayram"dı... "Gil" diye konuşanları fakir zannederdim... Annem banyodan çıktıktan sonra babamın söylediği, "Sıhhatler olsun" lâfını "Saatler olsun" diye anlardım... Rivaldolar'ı, Overmarslar'ı, de Boerler'i de yanlış mı anlıyoruz yoksa?