Züğürt tesellisi

A -
A +

Olimpiyatlar bittti, Atina bitti... Şehir, apartman boşaltılır gibi boşaltılıyor. 202 ülke aynı anda, aynı yoldan evine dönüyor... Durum tam bir felâket... Aynı bizim oyunlardaki, bizim vaziyetimiz gibi! Madalya sıralamasında 202 ülke arasında 22. olduk. Spor bakanımız bu duruma 5 üzerinden 2.5'tan 3 verdi. Burada konuştuğumuz Yunanlılar ise sonucun Türkiye'ye yakışmadığını söyledi. Haklılar; 10 milyonluk Yunanistan oyunlara bizim iki mislimiz sporcuyla katılıyor. Tabii ki, bizi madalya sıralamasında da katlıyor. Bence sayın Bakanımız Mehmet Ali Şahin, 5 üzerinden 2.5 verirken "torpil" yaptı. Sözün kısası, biz Atina'da sınıfı geçemedik. Hiç de yakışıklı değildik. Çıkarın halteri, altınlar nerede? Nerede Elvan, hani Hamza, ey ata sporum güreş!.. Nerelerde, kimlerlesin? Tam 15 yıldan beri G.Saray'ı takip etmekten amatör branşlara "Fransız" kalmışım. Hep sorardım kendime, neden başarısız diye. Atina 2004 Olimpiyatları'nı çıplak gözle izlerken kafamdaki bazı sorulara da cevaplar buldum. Güreşiyle, halteriyle, atletizmiyle 19 gün sabah akşam birlikte oldum. Edindiğim izlenim şu: İşin başındakiler, işi bilmiyor... G.Saray'daki Hagi örneği gibi. İyi sporcu olmak demek, iyi antrenör olmak anlamına gelmiyor. Elbette genel müdür Mehmet Atalay'a değil ama işin başındaki federasyon başkanlarına hitap ediyorum, Belki inanmayacaksınız ama olay şu; Atina'da sporcusunun saat kaçta yarışacağını bilmeyen başkana rastladım... Attina'da sporcusunun yarışmaya katılıp katılmayacağını bizlerden öğrenen başkana şahit oldum... Atina'da birbirlerine çamur atan sporculara, yöneticilere hayretler ettim... Ve Atina'da Türkiye'nin neden başarısız olduğunun fotoğrafını çektim... Şimdi rahatım (!) Çünkü sorularıma cevaplar buldum. Sonuç mu? "Delete tuşuna bas, herşeyi sıfırla"... Genel müdür Mehmet Atalay çok hırslı ve işini seviyor... Ve benim tek umudum o... 1.5 yılda çok şey öğrenmiş, fakat öğrenmesi gereken çok şey daha var. Ve bunu kendisi de zaten itiraf ediyor. Bu arada federasyon başkanlarından birini soyutlamamız gerekiyor. Hani derler ya "Yiğidin hakkını yiğide"... Halterin patronu Kenan Nuhut adam gibi adam. Yemez, içmez, uyumaz... Sporcusunun yüreğinde geziyor. Ağırlıkları onlarla birlikte kaldırıyor, kaldıramadığı zaman da kahroluyor. Başkan değil, fanatik. Keşke diyorum; keşke bütün patronlar Atalay gibi, Nuhut gibi olsa... Kalbiniz karardı değil mi? Benim de... Gelin size bir züğürt tesellisi vereyim. Atina'da hepimizi gururlandıracak bir şey anlatayım... Olimpiyatların 5. günü... Yer; Atina'nın ünlü meydanı Plaka... Kalabalığın kol gezdiği saatler... Onca insan arasında sırtında "Emre Belözoğlu" yazan bir turist... "Hi my friend, where are you from?" "I'm from England..." "Nerelisin"e, İngiliz'in cevabı. Ana! Hem de İngiliz, hem de sırtında Emre forması. İtalyan olsa şaşırmayacağım da, neden İngiliz? Onu da soruyoruz, cevap; "Ben Manchester'da yaşıyorum. Emre'yi İngiltere'ye ve takımlarımıza karşı oynarken hayranlıkla izliyordum..." "Türk takımlarını tanıyor musunuz?" "Yes" diyor. Bekliyoruz ki, G.Saray, F.Bahçe ya da Beşiktaş desin... Ama hayır. Kel kafalı, iri yapılı İngiliz tam bir Trabzon fanatiği. Peki "Neden?" diyoruz... "Abdullah'tan dolayı" diyor... Gerçek sevgilisi Emre değil, Abdullah. Ve sözü ona bırakıyoruz, "Abdullah'ı yakından izliyordum. Müthiş bir adam. Dünyanın en iyi oyuncusu." İşte bu sözler, Plaka'yı birlikte arşınladığımız bizim Bilgehan Can'ı hareketlendiriyor. Bilgehan, cep telefonuna yapışıyor ve Abdullah'ı arıyor. Biz Atina, Abdullah İstanbul'da. Yani telin öbür ucu... İngiliz'e diyoruz ki, "Bak telefonda Abdullah var", İngiliz hırslanıyor, elleri titriyor, inananamıyor. Bilge'nin elindeki telefonu tek hamlede kapıp kulağına dayıyor. Abdullah da şaşkın, İngiliz de. Adalı Abdullah ile konuşurken neredeyse ağlayacak. Elleri ve çenesi titremekten, güçlükle konuşuyor. Ve telefondan sonra soruyor; "Siz beni gerçekten Abdullah'la mı konuşturdunuz, yoksa ben rüya mı görüyorum?" Bize sarılıyor, teşekkürler ediyor. Ve işte Beckham'ın, Andy Cole'un, Owen'ın ülkesinde olup bitenler... Ne güzel değil mi? Ah futbol, yine futbol. Ne varsa sende mi var futbol?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.