Bebeği de aldı Saadet. Tedirgin bir gülümseme ile: - Sen harika bir annesin Zehra, seni örnek alacağım hep kendime. Merak etme, kızın çok mutlu olacak. İçini çekti kadın: - Ondan eminim abla. Sen de iyi bir insansın. Okusun abla. Okutun onu, bizim gibi olmasın. Senin gibi olsun... Sarıldı Saadet onun boynuna. İki kadın baş başa vermişler ağlıyorlardı şimdi. Birbirlerini teselli ediyorlardı sanki. *** Zehra Önder beyin son model arabası gözden kaybolana kadar kapının pervazına yaslanmış, baktı arkalarından. İçi katılmış gibiydi. Dudakları tek bir çizgi halini almış, gözleri donuk, şakakları seyrek aralıklarla inip kalkıyordu. Asiye ağlamasını babasının sert çıkışıyla kesmiş, bu sefer korkuyla gözlerini annesine dikmişti sanki yardım istermiş gibi. Zehra gereken eşyaları Saadet hanıma verdikten sonra kızını kucaklayıp öteki odaya götürmüştü. Onu oturtup kendisi de çömeldi yere. Küçük, bembeyaz ellerini aldı ellerine. Kararlı bir sesle konuşmaya başladı: - Bana inanırsın değil mi? Seversin beni? Asiye başını eğip kaldırdı "evet" anlamında... - O zaman beni iyi dinle... diye devam etti. - Şimdi Saadet hanımlara gideceksin. Ben de geleceğim üç günde bir. Her zaman göreceğim seni ama sen orada kalacaksın. Onların yanında çok rahat bir hayatın olacak. İstediğin oyuncakların hepsini alacaklar sana. Güzel güzel elbiseler giyeceksin, gezmelere gideceksin. Sonra da okula. En güzel okullara gideceksin. Şimdi uslu bir şekilde tut elinden Saadet hanımın. Git. Ben de yarın geleceğim. Asiye merakla sordu annesine: - Ya Ümit, Ümit'i, Emine'yi göremeyecek miyim bir daha? İçini çekti Zehra, küçük kızının başını göğsüne bastırdı: - Hiç görmez olur musun kızım, onlar senin kardeşin. Hem sen iyi bir hayatın sahibi olursan onlara da sahip çıkar, bakarsın onlara... Değil mi canım? Başını salladı küçük kız. Kısacık kollarıyla anasının beline sarıldı. Yutkundu Zehra. Kuvvetli olması gerektiğini düşünerek bu sahneyi fazla uzatmak istememişti. Kızıyla birlikte kapıya doğru yürüdüler. Oturma odasındakilere seslendi: - Biz hazırız. Haydi, bir an önce gidin de... Saadet hanım fırladı yerinden ok gibi. Dudaklarında garip bir gülümseme, yüzünde ise şaşkın bir mutluluk vardı. Küçük kıza elini uzattı. Asiye önüne bakarak tuttu onun bakımlı parmaklarını. Genç kadın memnun bir ifadeyle mırıldandı: - Canım benim, güzel kızım... Zehra onların önüne geçti. Asiye'ye: - Babanı öpmeyecek misin Asiye? Diye sordu. Küçük kız kurulmuş bir robot gibi geri döndü. Korkarak yaklaştı Yakup'un yanına. Onun tuhaf bir vakarla uzattığı elini öpüp başına koydu. Sonra da bir kenarda uyumuş kalmış olan Ümit'e doğru gitti. Eğilip öptü yanağından. Ardından da Emine'nin yanaklarından... Tuncer'e dönünce küçük oğlan sert bir hareketle fırladı oturduğu yerden, odadan çıkıp gitti. Onun verdiği tepki Zehra'nın yüreğini dağladı bir anda. Kimse onun üzerinde durmadı, çocukluğuna verdiler. Arabaya, Saadet hanımın kucağında bindi Asiye. Cama dayadı alnını. Gözden kaybolana kadar baktı kapının pervazına dayanmış duran annesine. - Gel bakalım, şimdi konuşalım seninle... Yakup'un sesini ensesinde hissetti Zehra. İrkilerek geri döndü. Kaşları çatık, yüzü donuktu. - Ne istiyorsun Yakup? - Sen beni Hüsamettin ağabeye mi şikayet ettin kız? Ses çıkartmadı Zehra. Bir kez daha sordu daha sert bir tavırla kocası aynı soruyu. Bu sefer hızla çevirdi başını ondan yana: - Ettim ya... Ettim, var mı diyeceğin? Yoldan çıktı dedim, dayak atıyor dedim, rızkımızı alıp götürdü, yok etti dedim, tutun kulağından, adam olsun, ben baş edemiyom dedim. Var mı diyeceğin? Yakup çakır gözlerini korkunç bir şekilde açtı, elini havaya kaldırıp olanca gücüyle indirdi kadının suratına. Savruldu Zehra odanın bir köşesine. Burnundan kan boşandı. Gözlerini kaldırıp acı acı baktı kocasına. Canı yanıyordu fena halde... DEVAMI YARIN