GÜLBAHAR

A -
A +
"Ölürüm de gelmem seninle!.." Gülbahar şaşkın bir halde baktı karşısındaki adama. Hayatının akışını değiştirecek gerçeği öğrendiği andan beri gece gündüz merak ettiği, nasıl bir insan olduğunu bilmek istediği adam karşısındaydı. Geldiğinden beri ilk defa dikkatle inceledi onun yıkık yüzünü. Gerçekten aynaya bakıyor gibiydi. Bir an nefret etti içinde bulunduğu ortamdan. Yüreğinin bir köşesinden haykıran bir ses, bu insanla konuşursa annesine haksızlık edeceğini, bunun ihanet olduğunu haykırıyordu. Bu sırada Erdal yumuşak bir sesle konuştu. - Gel kızım, ikimiz de bu işte suçsuzuz... Birbirimizi bilmedik, senin varlığından haberim bile yoktu... Gel, geçirdiğimiz yılları telafi edelim bundan sonra. Yaşananlar yaşandı bitti, geride kaldı artık... Gülbahar tiz bir sesle haykırarak kesti adamın sözünü: - Ne yani, bütün suç anneme kaldı, onu yargılayalım, öyle mi? Erdal irkilmişti onun bu beklemediği çıkışından. Gözlerini açtı şaşkınlıkla: - Kimseyi yargıladığım falan yok yavrum benim. Kimseyle bir işim de yok. Annenle geçinemedik, anlaşamadık ayrıldık. Senin dünyaya geleceğini bilseydim asla izin vermezdim böyle bir ayrılığa. Katlanırdım, sabrederdim. Genç kız bilmiş bir tavırla yürüdü odanın ortasına kadar. Tam karşısındaydı Erdal Çağlar'ın. Yüzünü ekşitti: - Demek ki sabrederseniz yürütebilecektiniz bu evliliği, illa benim mi olmam lazımdı, neden yürütmediniz o halde? Adam acı bir şekilde gülümsedi. Başını iki yana salladı: - Anlaşılan sana hiçbir şey anlatılmamış. Annen olanları sana anlatmayı uygun görmediyse, ona saygı duyduğum için ben de bir şeyler açıklamaya çalışacak değilim sana karşı. Ama şunu bil Gülbahar, kızım, ben senin babanım, bunu inkar edemezsin Bildiğim kadarıyla henüz on sekizini doldurmadın, birkaç ay var doldurmana. O halde baban olarak benim verdiğim kararlara uymak zorundasın. On sekizini doldur, kanunların önünde reşit bir duruma gel, ondan sonra kararını verirsin. Şimdi sana üç gün mühlet. Hazırlan, eşyalarını toparla, benim yanıma taşınıyorsun. Ayağa kalkmıştı. Yan gözle baktı kızına. Gülbahar dudaklarını ısırıyordu hırsından. Onun bir anda büyük bir tepki vereceğini düşünerek aceleyle atıldı kapıya. Beklediği gibi de oldu. Adeta etinden et kopartılmışçasına haykırdı genç kız: - Ölürüm de gelmem. Beni evimden asla alamazsınız. Bunu aklınızdan bile geçirmeyin. Şimdi gidin buradan! Erdal gülümsemekle yetindi bu sözlere. Tam kapıdan çıkarken döndü: - O bana gelen avukat delikanlı, anlatsın sana neler olabileceğini... Hızla merdivenlerden indi. Sokağa çıktığı zaman yüreğinin sıkıştığını hissetti. Çok güzel bir kızdı Gülbahar. Kendisine benziyordu ama Nevin'in tavırları vardı hareketlerinde. Acı bir tebessüm yerleşti dudaklarına. "Böyle mi olmalıydı Nevin?" diye mırıldandı kendi kendine. Derin bir nefes aldı. Arabasına binerken ani bir hareketle başını kaldırıp az önce ayrıldığı evin penceresine baktı. Hafif bir kıpırtı oldu tül perdelerde. Bir gölge bir an görünüp sonra yok oldu. Gülümsedi... - O da şaşkın, o da ne yapacağını bilemez bir halde yavrum... Ne kadar da masum bir yüzü, ne güzel endamı var!.. Arabasına binip motoru çalıştırdı. Gülbahar pencere pervazını kendisine siper etmiş izliyordu babasını. Altındaki arabaya bakılırsa zengin olmalıydı. Zaten Hatice abla söylemişti dün gece. Varlıklı bir aileden geldiğini anlatmıştı. Sokaktaki insanlar gibi bir adamdı işte. Ama bakışlarındaki ışık! O sevgi dolu pırıltılar etkilemişti Gülbahar'ı. Neler söylediğini, ne yaptığını bilmiyordu. Kelimeler dudaklarından kendiliğinden dökülüvermişti bir anda. Kapının çalınmasıyla irkildi. Koşup açtı. Bahar merak içinde duruyordu karşısında: - Kız ölecektim az kalsın evde beklerken... Ne oldu söylesene... Camdan gittiğini gördüm, bir şey demedi mi sana? Gülbahar yutkundu. Boş gözlerle bakıyordu karşısındaki komşusuna. Omuzlarını kaldırdı: - Hazırlan, seni götüreceğim dedi. Ama ben gitmeyeceğim!..  Perihan hanım arabasını park ettikten sonra zarif tavırlarıyla merdivenleri çıkıp anahtarını kilide soktu. İçeriden televizyonun sesi geliyordu. Her zamanki gibi Feride hanım yine ekranın başına geçmişti anlaşılan. Yaşlı kadının başka hiçbir eğlencesi yoktu. O eski, yirmi sene öncesinin sosyal kadını artık iyice yaşlanmış, güçlükle adım atar bir duruma gelmişti. Daha böylesine çökebilecek yaşta olmamasına rağmen kocasının ölümünden sonra sağlığını yitirmiş ve kemiklerindeki problemlerin giderek artmasıyla bu hale gelmişti. Oğlunun yanında olmaktan mutluydu aslında. Gelininden de memnundu. Perihan bugüne kadar bir kez bile saygısızlık etmemişti kendisine. Sabah oğluyla yaptığı konuşmadan sonra düşünmüştü bütün bunları. Eğer Nevin yaşasaydı muhakkak ki ilişkileri şimdiki geliniyle olan ilişkilerinden çok daha farklı olacaktı. Oğlunun anlattıklarını duyduktan beri torunu Eda'yı düşünüyordu... * DEVAMI YARIN Yazan: FERDA İLHAN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.