"Canıma tak dedi artık!.."

A -
A +

Kapı açılıp Hüsamettin'in şaşkın yüzü gözükünce güçlükle nefes alarak konuştu Zehra: - Hüsamettin ağabey, Tuncer... Tuncer yok! Kaçtı galiba, evden kaçtı galiba. Zaten korkup duruyordum, ne olur, şu iki sübyanıma azıcık bakıverin, ben onu arayacağım ağabey, Allah rızası için ne olur... Hüsamettin ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu ki arkasında Döndü göründü: - Ne oldu kız? Ne bu halin? - Abla, gözünü seveyim abla, şunlara bir göz kulak ol. Tuncer kaçtı. Abla gitti evden. Görmüşler. Zaten sokak çocukları ile arkadaş olmuştu. Gözü dışarıdaydı hep. Yok... sabahtan bırakıp işe gittimdi. Geldim ki yok evde. Görmüş komşunun kızı sabah, arkamdan çıkıp gitmiş, buncağızlar kalmışlar bir başlarına. Geldim ki ağlaşıp duruyorlar. Vah başıma gelenler!.. Karı koca hayretle dinlediler onu. İlk toparlanan Hüsamettin oldu: - Dur hele bacım, gir içeriye hele sen. Kadın başına nerede arayacaksın ki oğlanı. Yakup nerede? - Yerin dibine gitsin o Yakup. Gözükmesin gözüme. Kim bilir nerede? Aldı bir tomar parayı, eve mi gelir, nerede yer, ne eder bilmem ki... canıma tak dedi artık. Bittim ben burada, tükendim... Hüsamettin yan gözle karısına baktı. Döndü gözlerini kıstı: - Ne parası aldı kız? Nereden aldı parayı? - Önder beyden. Asiye'yi verdik onlara. Para aldı karşılığında. Başını kaldırdı. Vakur bir tavırla baktı karı kocanın yüzüne: - Çocuğumuzu sattık anlayacağınız. Müstahak değil mi bana bunlar? Hüsamettin başını yana çevirdi "çık, çık, çık" diye dişlerinin arasından sesler çıkartarak: - Yahu ne işler yapıyorsunuz böyle... Her neyse, ben gidip bakayım şu oğlana... Sen gir içeri... Zehra gözlerini açtı: - Ben de geleceğim. İmkanı yok geleceğim. Kendim de arayacağım oğlumu. Benim göz bebeğim o... Bütün umudum, bütün hayalim, kurtarıcım benim o. Ben de arayacağım oğlumu... Omuzlarını kaldırdı adam karısına bakıp: - İyi ya, gel o zaman, Döndü, sen çocuklara göz kulak ol... Takıldı Hüsamettin'in peşine Zehra. Ayaklarında adım atacak hal kalmamıştı gönül yorgunluğundan. Adeta sürüklenerek ilerliyordu adamın iki adım gerisinden. Hüsamettin durup bekledi onu: - Bari iyi yere vereydiniz kızı... dedi biraz da kıskançlıkla. Akıllıymış be Yakup. Hiç aklıma gelmezdi. - Dedim ya, Saadet hanım istedi. Velayet mi ne alacakmış. Hani bütün malları mülkleri kızın olacak ileride. Okutacak onu, bütün bakımını üstlendi. Ben de istediğim zaman göreceğim. - Oh! İyi alış veriş olmuş, aferin. Hafifçe sırıttı: - Kaç para aldınız kız? Zehra öfkeyle baktı onun yüzüne. Dişlerinin arasından konuştu hırsla: - Onu Yakup'a sor ağabey... Sormadım bile... Ben kızımın hayatı kurtulsun istedim. O ise paraya kandı. *** Tuncer çocuklara yetişebilmek için olanca gücüyle hızlı yürümeye çalışarak gidiyordu peşlerinden. Öğlenden beri yiyecek bir lokma ekmek dahi bulamamışlardı. Dördünün karnı da acıkmıştı. Büyük bir bakkalın karşısındaki kaldırımda durdular. Vitrinde yan yana dizilmiş salamları, sucukları görünce gözleri açıldı hepsinin. Sarışın olanı bağırdı diğerlerine: - Öf be... Şunlara bak... ekmeğin arasına koyacaksın bunları şimdi... Ömer susturdu onu: - Kes... hepimiz açız, hayal kurmayı bırak. Döndü arkasına: - Tuncer, haydi bakalım, kendini kanıtla artık. Ne yap ne et, bize şu karşıdan yiyecek bir şeyler ayarla... Küçük çocuk bir anda kuruyan dudaklarını ıslattı diliyle. Şaşkın ve korku dolu bakışları mavi gözlerini bulandırmıştı. - Nasıl yani? Nasıl yapacağım... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.