Çaresizce düştü kolları iki yanına...

A -
A +

Kim olduğunu merak ederek kalktı sedirden. Camdan bakıyordu ama geleni görmemişti. Ayaklarını sürüyerek ilerledi. Emine uyuyor, Ümit ise bir köşede oynuyordu. Usulca çevirdi demir tokmağı. Yakup, yanında gençten bir delikanlıyla sırıtıyordu karşısında. Kadını neredeyse iterek girdi içeriye. Arkasında gence de seslendi oda kapısının önünden: - Gelsene Mehmet, gir içeriye... Zehra kenara çekilerek yol verdi genç adama. Korkuyla bakıyordu arkalarından. Yakup seslendi. - Bize birer bardak su ver bakalım... Hemen mutfağa koştu. Plastik bardağı çeşmeden doldurdu. Başının örtüsünü düzelterek götürdü içeriye. İki gündür yiyecek bir şeyleri yoktu. Köyden getirdikleri bulgur artık taneyle sayılacak kadar kalmıştı. Patates almıştı bakkaldan borç olarak. Patates pişirmişti yağsız, salçasız, haşlama olarak. Yakup suyu diktikten sonra elinin tersiyle sildi ağzını. - Karnımız aç bizim... Durakladı Zehra. Hiçbir şey yoktu evde. Şaşkın gözlerle süzdü kocasını. Kekeledi: - Yemek yok Yakup! Diye fısıldadı misafirden utanarak. Önüne baktı: - Neden pişirmedin kız? - Ne pişirecektim ki?.. Haşlanmış patates var sadece. Çocuklara yaptım. - Kahrolası... Kes... Dışarıda yeriz... Hazırla şu veledi. Ümit'i işaret etmişti. Gözleri açıldı Zehra'nın. Biraz önceki utangaç, korkak halinden eser kalmamıştı. Şahin gibi atıldı: - Nedenmiş, ne olacak? Hazırlayıp da ne yapacaksın? Sırıttı Yakup: - Gezmeye götüreceğim onu... Babası değil miyim? Haydi hazırla... Başını iki yana salladı Zehra oğlunun önüne geçerek: - Hayır, yok, olmaz, biliyorum ne edeceğini, Asiye'm gibi vereceksin onu da, parayla vereceksin, satacaksın değil mi? Hayır, benim umudum bir tek o kaldı. Emine'm daha bebe, oğlum hapishane gibi bir yerde. Bir tek umudum o, vermem, asla vermem, ölürüm de vermem... Yakup ayağa kalkmıştı. Elini başının üzerine kaldırdı, olanca gücüyle bit tokat indirdi kadının yüzüne. Oluk gibi kan boşandı zavallının ağzından burnundan. Sanki canavarlaşmıştı Yakup. Gözleri haince parlıyordu. O hengamenin içinde Zehra onun artık bambaşka biri olduğunu, köydeki, buraya ilk geldiklerindeki Yakup olmadığını düşünüyordu. Umutsuzca atıldı adamın bacaklarına. Yalvarmaya başladı: - Yapma gözünü seveyim Yakup! Yapma canım ne olur? Kıyma bana, ben nasıl yaşayacağım Yakup! Adam bacağını sallayarak kurtardı kendisini: - Konuşma be! Hayatı kurtulacak işte, daha ne istiyorsun. Memnun olman gerekirken... Ümit çığlıklar atarak ağlıyordu. Korkudan bir köşeye büzülmüş bir yandan da titriyordu. Gözleri ona ilişti Zehra'nın. Durakladı. Çaresizce düştü kolları iki yanına. Yakup küçük çocuğu kaptığı gibi yanındaki delikanlıya işaret etti: - Yürü Mehmet! Gidelim... Zehra bir hamle daha yaptı: - Nereye gittiğini bileyim bari, gider görürüm hiç olmazsa... Yakup!.. Yakuuup!.. Çoktan uzaklaşmışlardı. Ümit'in çığlıkları azalarak devam etti bir müddet. Sonra kesildi. Zehra kapandı yere. Sarsılarak ağlamaya başladı. Öpüp koklayamamış, vedalaşamamıştı yavrusuyla. Gürültüden uyanmış, boncuk gözleriyle çevresine bakınıp duran küçük Emine'sini kucakladı, bağrına basıp sallanmaya başladı. "Bir sen kaldın!" diye ağlıyordu... *** Suphi Cevat bey karısının kahvesini kibarca uzattı. Şahane hanım derin bir üzüntü içinde soluyarak aldı fincanı. Kirpikleri ıslaktı. Cevat bey şefkatle eğildi ona doğru, yanı başına oturdu: - Ağlama Şahane'm artık. Bak, birazdan gelirler. Bir düşün, tıpkı Cem'imiz gibi, evimizin içinde bir küçük nefes olacak. Belki her şey değişecek. Hem biliyor musun? Tıpkı Cem gibi bir oğlumuz daha olacak... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.