Mümtaz bey, yavaş yavaş Nevin'e büro işlerini de öğretmeye başlamıştı... Defter geçirmesini, fatura toplamasını gösteriyordu. Bunları yaparken de: - Zannetme sana iyilik olsun diye yapıyorum. Bir an önce öğren, benim başımdan bu yükü al, ben de yan gelip dinleneyim diye bu çabalarım, unutma! Diyerek şaka yapıyor, ardından da gür bir kahkaha atarak: - Hah, hah, hah... Şaka, yahu, sakın ciddi zannetme, diyerek düzeltiyordu. İşlerin yoğunluğunun azaldığı bir gündü. Mümtaz bey erken çıkmıştı. Bekir'in ise işlediği defterde birkaç sayfası kalmıştı. Nevin ise faturaları dosyalıyordu. İkisi yalnız kalınca : - Haydi Nevin bacı, bir kahve içelim seninle ne dersin? - Tabii Bekir ağabey, ne zaman istedin de yapmadım diyerek mutfağa yöneldi genç kadın. Beş dakika sonra sıcacık kahvelerini yudumluyorlardı. Bir elektrik sobası ısıtıyordu ofisi. Adam keyifli bir yudum aldı kahvesinden: - Ohh!.. Sıcacık iyi oluyor yahu, diyerek masasından kalkıp müşteriler için koydukları yalancı deriyle kaplı geniş koltuklardan birine oturdu: - Gel bakalım şöyle karşıma, konuşalım biraz seninle, sakın özel hayatına karışmak istediğimi falan zannetme ama merak ediyorum, hele bir anlat şu işi bana... diyerek çağırdı Nevin'i. Genç kadın tedirgin bir şekilde oturdu onun gösterdiği yere. Bir yudum daha aldı Bekir kahvesinden: - Bak, birkaç ay sonra bir evladın olacak. Bu çocuğun babası olacak adam hiç ilgilenmiyor, hiç arayıp sormuyor mu seni? İrkildi Nevin. Gözlerini kıstı. Dudakları gerildi: - Onu görmüyorum ki Bekir ağabey, ayrıldık biz. - İstediğin kadar ayrıl. Karnındaki çocuğun babası kızım. Böyle şeyleri konuşmak doğru mu bilmem ama ben seni kız kardeşim gibi görüyorum. Bu çocuk doğunca... Nevin onun lafını kesti: - O çocuğu bilmiyor Bekir ağabey... haberi yok! Adamın gözleri büyüdü: - Yapma yahu! İyi de... Hay Allah... Nevin başını kaldırdı o mağrur tavrıyla, kendinden emin bir sesle ekledi: - Hiçbir zaman da bilmeyecek!.. Benim çocuğum o, başka kimsenin değil. Anası da babası da benim onun... *** Bahar gelmişti... Nevin ise artık hamileliğinin son günlerindeydi. Oldukça ağırlaşmış, Mümtaz beyin de izniyle sabahları eskisi gibi erken gelmemeye başlamıştı. Akşam da hava kararmadan çıkıyordu. Huriye hanım doğacak torunu için patikler, örmüş, zıbınlar, kundaklar, çamaşırlar hazırlamıştı. Heyecanla bekleniyordu evlerine gelecek olan yeni misafir. Birkaç kere doktora gitmişti Nevin komşunun kızı Hatice'yle. Her seferinde her şeyin son derece sağlıklı olduğunu öğrenmişti. Biraz fazlaca kilo almıştı. Bütün sıkıntısı doğumdan sonra bu kiloları verip veremeyeceğiydi. Aynada haline baktıkça sinirleri bozuluyor, ama annesinin ve çevresindekilerin gözetiminde olduğu için yemeğinden kısmak gibi bir müeyyide içine asla giremiyordu. Aksine eline bir şey geçiren "sen çift canlısın, al bunu ye!" diye getirip koyuyordu önüne... O sabah Bekir Nevin'in geldiğini görünce hemen masasının yanında duran torbayı çıkardı. - Saadet ablan sana bir börek yaptı, sorma gitsin... Patatesli ve kıymalı... - Teşekkür ederim Bekir ağabey... Ama kahvaltı ettim... - Olur mu kız? Çay koydum sen gelmeden. Çayın yanında iki tane götürürsün, dahasını isteyeceksin, ama yok. Dün akşam ben bir tepsi yedim. Az kalsın evden atıyordu Saadet, sana ayırmışmış onları, bir kızdı ki sorma... Gülümsedi Nevin. Çaresizce kaldırdı omuzlarını. Hafta sonuna iki gün kalmıştı. Cumartesiden sonra doğum iznine ayrılacaktı. Hayırlısıyla son on beş günün içine girmişti artık... Yavaşça kalktı yerinden çay koymak için. Ama adımını atar atmaz olduğu yerde kaldı. Şiddetli bir sancı girdi karnına. Yüzünü buruşturdu acıyla. Bekir telaşla fırladı yerinden: - Ne oldu kız? Yoksa? - Yok bir şey Bekir ağabey... Geçer şimdi... O sırada kapının zili çalmıştı. Küçük adımlarla, belini tutarak yürüdü kapıya doğru. Karşısında Bekir'in karısı Saadet'i görünce içine bir rahatlık doluverdi. Sevinçle fısıldadı: - İyi ki geldin Saadet abla, hiç iyi değilim. - Ne o kız? Vakit mi geldi? - Bilmem ki, kötü bir sancı girdi demin... * DEVAMI YARIN