Polis, acıyarak baktı kadına...

A -
A +

Ne sorduğunu bile dinlememişti adam. Neredeyse azarlar gibi konuşmuştu. Çekinerek oturdu yerine tekrar Zehra. Siyah cüppeli adamlar dolanıyordu etrafta. Birkaç tanesinin arkasından insanlar: - Avukat bey... avukat bey.. diye bağırdıkları zaman anladı onların avukat olduğunu. Çok geçmeden Ümit'in işaretiyle gördü polislerin geldiğini. Başını uzatıp baktı dikkatle. Tanıdı akşamki polisi. Heyecanlandı. Fırladı yerinden. Bu sefer Emine kucağındaydı, telaşından sıkı sıkıya tutmuştu kızını. Polisin yanında Tuncer'i gördü. Çekingen, ürkek adımlarını yanındaki emniyet mensubuna uydurabilmek için adeta koşuyordu yürümek yerine. Bağırdı olanca gücüyle: - Tuncer... Oğlum... Annesinin sesini duyan çocuk onun dudaklarından sevgi yüklü dökülen oğlum kelimesini işitince yüzüne bir gülümseme yayıldı. Sanki güveni gelmiş gibi rahat bir tavırla baktı onlardan tarafa. - Buradayım oğlum, sakın korkma... Bak ben buradayım... Polisle çocuk kapının önüne kadar geldiler. Koştu yanlarına Zehra. Nefes nefeseydi heyecandan: - İyi misin oğlum? Başını salladı çocuk. Yalvaran gözlerle baktı polise Zehra: - Allah sizden razı olsun kardeş, sağ olun. Polis gülümsedi sadece. Cebinden bir sigara çıkartıp yaktı, elleri arkasında beklemeye başladı. Kafasını okşuyordu Zehra evladının. Eğildi onun kulağına doğru: - Üşümedin değil mi gece? - Yok anne, üşümedim. - Karnın, karnın aç mı? Yemek verdiler mi sana. Başını salladı çocuk. Memnun bir ifadeyle döndü polise kadın. Minnet vardı gözlerinde. Hafif bir tebessüm yerleşti dudaklarına... - Sakın yalan söyleme... Ne sorarlarsa doğruyu söyle. Pişmanım, bir daha yapmam da de. Çocuk korkuyla açtı çakır gözlerini: - Ne yapacaklar bana? İçini çekti kadın: - Bilsem... Ben de bilmiyorum ki... Ne yapacaklar, ne edecekler... Göreceğiz bakalım. Az önce kapıyı açan takım elbiseli adam polisin yanına gelip bir şeyler sordu. Biraz konuştular. Sonra elindeki kağıtları gösterdi polise. Başını salladı memur. Tuncer'e döndü: - Gel bakalım içeri... hakim geliyormuş. Tuncer polislerin arasında duruşma salonuna girdi. Hemen arkasındaki sandalyelerden birine çöktü Zehra peşinden içeriye dalıp. Yanında kıpırdayıp duran Ümit'e eğildi: - Sakın sesini çıkartma, ağzını açayım deme... Mübaşirin sesi duyuldu: - Ayağa kalkın, hakim bey geliyor... *** Hakimin söylediği sözlerin ne anlama geldiğini anlamaya çalışarak şaşkın bir şekilde çevresindeki hareketlenen insanlara bakıyordu saf saf.. Duruşma on dakika sürmüştü. Önce şikayetçi olan bakkal konuşmuş, ardından Tuncer'i yakalayan polis memuru, ardından da Tuncer. Sonunda bir sürü şey söylemişti hakim. Hiçbirini anlamamıştı Zehra. Koştu polisin yanına: - Ne oldu kardeş, ne dediler, ne olacak? Polis acıyarak baktı onun yüzüne. - Islahevine gidecek bacım. Orada kalacak dört sene... Dünya bir anda omuzlarına biniverdi ve ezildiğini hissetti. Sendeledi. Polis son anda yapıştı onun koluna: - Bacım dikkat et! Kucağında çocuk var... Tuncer şaşkın bir şekilde polisin yanında duruyordu. O da anlamamıştı ne olup bittiğini. Korkuyla kekeledi. - Ben... ben eve gitmeyecek miyim? Polis şefkatli bir tavırla cevap verdi: - Hayır delikanlı, başka yere gitmek zorundasın, gel bakalım... Çaresiz bir şekilde baktı Zehra. Bir şeyler yapmak istiyor, ama yapamamanın ezikliği içinde lime lime parçalandığını hissediyor, içinden bütün organlarını acımasız bir el söküp atıyordu. Bir an şikayetçi olan bakkalla göz göze geldi. Adam "oh olsun!" der gibi müstehzi bir tebessümle izliyordu onun halini. Gözleri kısıldı... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.