‘Neye üzülüyorum biliyor musun?'

A -
A +

Samira merakla annesinin yanına giderek yatağın kenarına ilişti. -Söyle benim güzel annem, bir şey mi istiyorsun? Annesi boncuk boncuk terlemişti. Kesik kesik soluyor, göğsü kalkıp iniyordu. Ateşi çıkmış, dudakları kurumuştu. -Su, dedi. Bir yudum su... İşte o an Samira'nın yüreğinin ortasına kocaman bir taş oturur gibi oldu. Annesini ilk defa böyle görüyordu. Göz bebekleri yerinde değildi sanki. Korktu, telaşlandı. -Su... diye tekrarladı annesinin sözünü. Hemen getiriyorum anneciğim! Panik ve telaşla masanın üstündeki sürahiden bir bardak su doldurup getirdi. Bir eliyle annesinin başını tutarak içmesine yardım etti. Sonra; -Anneciğim iyi misin? diye sordu titreyen sesiyle. Kadın başını yastığa koyar koymaz bakışlarını kızının endişeli yüzüne çevirdi: -Korkma, diye fısıldadı. Her canlı bir gün ölür. Ben hazırım. Bu sözler Samira'nın korkusunu daha da büyüttü. -Anne lütfen böyle konuşma, diye yalvardı. Lamia elini güçlükle uzatarak kızının yüzüne dokundu: -Tek üzüntüm ne biliyor musun Samira? -Nedir anneciğim? diye sordu Samira ağlamaklı sesiyle. -Benden sonra mutsuz olursun diye çok üzülüyorum. Sakın beni düşünüp de üzülme e mi kızım... Samira'nın boğazını yumruk gibi bir hıçkırık tıkadı. Sımsıcak yaşlar göz pınarlarına hücum etti. -Anne rica ederim sus... Böyle şeyler söyleme bana ne olur... diye boğuk bir sesle söylendi. Lamia gözlerini boşluğa çevirdi. Bir an dinlendi ve devam etti: -Zahit... O seni anlamaz. Hiç nazik değil. Anlayışlı değil. Seni incitir. Benim hassas, kırılgan bebeğimi üzer diye... hep... Samira birden başını annesinin sıcak göğsü üzerine koyarak, -Beni bırakma anne! Ne olur beni bırakma... diye hıçkırıklara boğuldu. Annesinin elini başında hissetti. -Seni... Allah'a emanet... Samira annesinin sözlerinin devamını beklerken, saçlarındaki elin kaydığını hissetti. Başını kaldırıp korkuyla annesinin yüzüne baktı. Gözleri hâlâ boşluğa bakıyordu. Ama artık nefes almıyordu. -Anne!.. Anne!.. Anne!.. diye defalarca seslendi. Başını tekrar gözyaşlarıyla ıslattığı göğsü üzerine koyup, "Anne, anneciğim" diye ağladı. -Sana çorba pişirecektim, karnını doyuracaktım anne! Şifalı ot da kaynatmıştım. İçince ferahlayacaktın, ağrıların dinecekti. Şimdi dindi mi acıların söyle?... Annesinin elini alıp öperek gözyaşlarıyla ıslanmış yanağına yasladı. -Neden gitmekte bu kadar acele ettin?.. Neden kızını tek başına koyup gittin yaa!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.