Samira'nın elbise dolabını açan Zahit, kendi üzerindeki sigara ve içki kokusunun ağırlığına rağmen, odaya yayılan lavanta kokusunu hissetti. Dolapta sıra sıra dizili elbiselerden başka bir şey yoktu. Dolabı kapatıp, alttaki çekmecelerden birini çekti. İşlemeli beyaz bohçanın üzerinde bir zarf duruyordu. Acaba içinde para mı vardı? Merakla zarfı alıp açtı. Fakat o da ne? Genç bir erkek fotoğrafı kendisine bakıyordu... Bu hiç hesapta olmayan bir şeydi. Samira ve hiç tanımadığı yabancı bir genç... Dudak bükerek fotoğrafı inceledi. Hayır, hiç tanıdık birine benzemiyordu. İyi de, hayatı köyde geçen Samira bu yabancıyı nerede bulmuştu? Mektubu açtı. Muhakkak kendisini aydınlatacak bir şeyler bulacaktı. Mektubun Türkçe olduğunu görünce şaşkınlığı bir kat daha arttı. Tamamını anlamasa da, birkaç kelime fikir sahibi olmasına yetmişti... *** Ali artık neredeyse Samira'yı tekrar görme ümidini tamamen kaybetmişti. Bu dördüncü gündü. Eğer gelecek olsa ne yapar eder, bir yolunu bulurdu. Demek ki gelmeyecekti. "Ah şu dikenli tellerin ötesine geçmenin bir yolu olsa" diye düşündü. Ama bunun imkânsız olduğunu biliyordu. Bir ara köyün yakınlarında gezinen bir köpek gözüne ilişti. Öyle derin bir özlem duyuyordu ki, Samira'ya yakın olan köpeğe bile imrendi. Mecnun'un hikâyesini anlatan bir kitap okumuştu geçenlerde. Kitapta, Leyla'nın aşkından kendini dağlara vuran Mecnun'un perişan hali anlatılıyordu. Mecnun, Leyla'nın köyünden bir köpeği dağda görünce kucaklamış ayaklarının altını öpmüştü, "Belki Leyla'nın bastığı yerlere basmıştır" diye... İşte kendisinin Mecnun'dan ne farkı vardı? O köpek şimdi yanında olsaydı kucaklamaz mıydı? Belki Samira'yı görmüştür diye gözlerinden öpmez miydi? Bunları düşünürken burnunun sızladığını, boğazının tıkandığını hissetti. Başını dizlerine koyup bir güzel ağladı... *** Samira ortalığı silip süpürürken, Zahit oturduğu masanın başında onu izliyordu. Ne kadar da masum görünüyordu. "Dolabına bakmasam, mektubu görmesem, bu masumiyete aldanacaktım" diye aklından geçirdi. "Demek ki Şakir Ağaya karşı çıkmasının asıl sebebi buymuş!.." İşini bitiren Samira, askıdan hırkasını alıp giyerek Zahit'e şöyle bir baktı ve kapıya yöneldi. Tam adımını dışarı atacaktı ki, Zahit'in sesiyle olduğu yerde kaldı: -Nereye? Samira suçüstü yakalanmış gibi kekeledi: -Şey baba... Züleyha'ya gidecektim. -Züleyha'ya ha? diye istihza ile güldü Zahit. -Evet. Zahit birden elinin altındaki fotoğrafı kaldırıp öfkeyle sordu: -Yoksa buna mı?!. Ali'nin fotoğrafını üvey babasının elinde gören Samira şoke oldu. Özenle sakladığı gizli dünyası, bu sarhoşun elinde ne arıyordu?... > DEVAMI YARIN