Sevgi, Sinan'ın ailesini hastanenin bahçesine kadar uğurladı. Az sonra hastanede Sinan'ın tek "yakını" olarak kalacak olmanın heyecanını şimdiden yüreğinde hissediyordu. -Haydi kızım, hoşça kal! dedi Nebahat Hanım. Eğer Sinan uyanır da bir şey söylerse mutlaka beni ara. -Güle güle anneciğim. Elbette ararım. Fakat... -Fakat ne kızım, diye sordu Mümtaz Bey. Sevgi bir an düşündü. Bugüne kadar ne cep telefonu, ne de arayacak kimsesi olmamıştı. -Şey, diye kekeledi. Ben, sanırım telefonumu kaza yerinde düşürmüşüm. Yanımda ne telefon, ne de numara var. -Telefonsuz olmaz, dedi Mümtaz bey. Sana derhal bir tane almak lazım. Şeyma çantasından kendi telefonunu çıkarıp uzattı. Pembe renkli, şirin bir telefondu. -Şimdilik benimkini kullan yenge. Ev numarası, annemin, babamın numarası, hepsi kayıtlı. Sana yenisini alınca ben telefonumu geri alırım. -Tamam Şeymacığım. Teşekkür ederim. *** Sinan'ın ailesi gittikten sonra Sevgi saatlerce hastanenin içinde dolaştı. Rastladığı hastalara "geçmiş olsun" diyerek gülümsedi. Bazısının işine koşturdu. Bazı refakatçilerle uzun uzun sohbet edip arkadaş oldu. Onlara "nişanlısının" hasta olduğunu, iyileşir iyileşmez evleneceklerini anlattı. Rastladığı herkese Sinan'dan bahsetmek, onu ne çok sevdiğini anlatmak hoşuna gidiyordu... Akşama doğru hemşire odasına gittiğinde, iki gündür gördüğü ve aşina olduğu bir hemşire bilgisayara bazı evrakları kaydediyordu. Bankoya yaslanarak bir süre hemşirenin çalışmasını izledi. Sonra tebessümle; -Senin adın ne? diye sordu. Hemşire Sevgi'ye şöyle bir baktıktan sonra işine devam ederek; -Pınar, dedi. -Güzel isim. Ben de Sevgi. Hemşire Sevgi'ye bakarak gülümsedi. -Senin adın da güzel. -Şey. Burada kantin gibi bir yer var mı? -Zemin kata in, kapıdan çıkınca biraz ileride sağda. -Tamam. Sen bir şey istiyor musun? Bütün gece buradayız. Bir ihtiyacın varsa alayım. -Hayır teşekkür ederim. -Oldu o zaman. Ben biraz çekirdek alacağım. Birlikte çitleriz. Sevgi çıkarken hemşire ardından "tuhaf kız" der gibi bakıyordu... Kantinden kucağında çekirdek paketleriyle çıkan Sevgi hızlı hızlı yürürken birden birisiyle çarpıştı ve çekirdek paketleri yere saçıldı. Biraz şaşkınlık, biraz kızgınlıkla çarpıştığı adama bakınca az kalsın korkudan bayılacaktı: -Senin ne işin var burada?!. Karşısında bıçkın delikanlı Yalçın duruyor ve sinir edici bir tebessümle kendisine bakıyordu. -Hâlâ anlayamadın mı? Gölgenden daha çok yakınım sana. Nereye gidersen git, peşindeyim. Beni hafife alma, ne dolaplar çevirdiğini biliyorum!.. > DEVAMI YARIN