Ceylanpınar'a doğru sınır boyunca ilerleyen trende Ali başını cama dayamış sürekli sınırın ötesine bakıyor, geride kalan Betiha köyünde Samira'nın nasıl bir hayat sürdüğünü merak ediyordu. Sınıra yakın yamaçlarda sürü otlatırken çok defa görürdü Betiha'yı. Bazen oynayan çocukların bağrış-çağrışlarını da duyardı. Önünden çay akan büyük bir köydü. Türkiye sınırı ile köy arasında genişçe ağaçlık bir arazi vardı. İyi de, Samira ne diye ikide bir dikenli tellerin oraya geliyordu? Üstelik ciddi bir tehlike atlatmış olmasına rağmen! Mutlaka makul bir sebebi vardı, ama ne? Onun hakkında güzel ve sevgi dolu bir kız olmasının dışında hiçbir şey bilmiyordu. Onunla daha yakından ve uzun uzun konuşmaya öyle ihtiyacı vardı ki... Ama bu nasıl olacaktı? Aklına gelen en güzel yol kasabadaki sınır kapısında her yıl düzenlenen bayramlaşmada buluşmaktı ama bayrama daha aylar vardı. "Şimdilik en iyisi dikenli teller ardındaki bu tatlı iletişimi sürdürmek" diye düşündü. "Sonrası Allah kerim..." İlçede yeni yapılan belediye parkında dolaşırken orada Samira ile gezdiğini hayal etti. Ağaçların gölgelediği parke döşeli yollarda yürüyüp, havuzun üzerindeki köprüden geçerek şuradaki bankta oturur, belki bir yandan sohbet eder, bir yandan da dondurma yerlerdi. "Hayali dondurmadan daha tatlı" diye düşündü. Yenilendikten sonra ilk defa görüyordu parkı. Çok güzel olmuştu. Bu güzellikler içinde tek başına dolaşmaya kıyamadı âdeta, yürüyüp biraz ilerideki eski çarşının kalabalığına daldı. Vitrinlere bakarak dolaşırken, eski eşya satan bir dükkanın vitrinindeki dürbüne dikkat kesildi. Heyecanlanmıştı. Öyle ya, dürbünle bakarsa Samira'yı daha yakından görebilirdi. Bir müddet düşündü, parasını kontrol etti ve dükkandan içeri yöneldi. Daha çok eski gümüş takıların satıldığı bir dükkandı burası. Bazı antika süs eşyaları da vardı. Tahmininden daha ucuza verdi eskici dürbünü. Tam teşekkür edip çıkarken, bu defa da kapının yanında asılı duran gümüş halhal dikkatini çekti. Bir an onu Samira'nın ayak bileğinde hayal etti. Kim bilir ne güzel olurdu. -Beğendiysen onu da vereyim delikanlı, dedi satıcı gözlüklerinin üzerinden bakarak. Ali mahcup bir ifadeyle gülümsedi: -Beğendim, ama... "Param yetmez" diyemedi. Satıcı halden anlayan, paradan çok başka şeylere önem veren biriydi belli ki. Halhalı çividen indirip paket yaptı. -Ne verirsen, dedi. Ali cebindeki bozuklukları bıraktı satıcının avcuna. Dükkandan çıkarken, Samira için bir şey almış olmanın mutluluğu sarmıştı bütün benliğini. Nerede, ne zaman, nasıl vereceğini bilmiyordu gerçi ama, yine de onun için bir şey almış olmak onu müthiş heyecanlandırıyordu. Artık köye dönebilirdi... > DEVAMI YARIN