Eski bir İstanbul beyefendisi

A -
A +

Hikmet Amca, nesli tükenmek üzere olan eski İstanbul beyefendilerinden biriydi. Doğma büyüme Üsküdarlıydı. Kendisine babasından kalan ve çocukluğunun da geçtiği bu eski evde eşiyle mesut bir hayat yaşamış, eşinin ölümünden sonra ise derin bir yalnızlığa gömülerek hatıraları ile baş başa kalmıştı. Çocuğu olmamıştı. O eşini, eşi de onu âdeta bir çocuk gibi sevip koruyarak bu eksikliği doldurmaya çalışmışlardı. Bu yüzden eşinin ölümüyle bir kişiyi değil, sanki bütün dünyasını kaybetmişti. Yaklaşık bir sene önce, iki sokak yukarıdaki türbenin çıkışında rastladığı ürkek bir genç kız kendisinden ucuz kiralık ev sormuş, yokuş aşağı birlikte konuşarak yürümüşlerdi. O zaman kızın sadece kiralık bir eve değil, sığınacak bir yuvaya ve korunmaya da ihtiyacı olduğunu anlayarak kapısını ona açmıştı. Çünkü kız çocuk esirgeme yurdundan henüz çıkmıştı ve sudan çıkmış balık gibi çaresizdi. Mendil satarak karnını doyuruyor, geceleri de cami avlularında sabahlıyordu. Cami avlusu onun için yolun sonunun tekrar başa döndüğü yerdi. Zira on sekiz yıl önce de bir cami avlusundan çocuk esirgeme yurduna götürülmüştü... O zaman bir anlaşma yapmışlardı. Genç kız hem çalışıp para kazanacak, hem de ev işlerinde ona yardımcı olacak, Hikmet Amca da yalnızlıktan ve artık kendisine ağır gelen bazı işlerden kurtulmuş olacaktı. Hikmet Amca ile Sevgi zamanla birbirlerine öyle alışmışlardı ki, kiracı-ev sahibi ilişkisi, baba-kız ilişkisine dönüşmüştü. Onlar için birbirini merak eden, arayan, özleyen, hatta bazen atışıp şakalaşan iki dost demek daha doğru olurdu. Hikmet Amca ile Sevgi mütevazı sofralarında akşam yemeği yerken, Sevgi heyecanla ilk iş gününü anlatıyordu: -Bir sürü satış yaptım bugün. İskele öyle hareketli ki. Giren çıkan hiç eksik olmuyor. Yüzlerce insan akıyor sanki. Vapurların biri gidip biri geliyor. -Bir zamanlar ben de her gün geçerdim Boğaz'ı, diye söze karıştı Hikmet Amca. Cağaloğlu'ndaydı iş yerim. Rahmetli sağdı. Her gün pencerede yolumu beklerdi. Hey gidi günler! Sanki o günleri görürmüşçesine hüzünlü bakışlarını etrafta dolaştırdı: -O zamanlar saray gibiydi burası... Sevgi dalgın bir halde başını salladı: -Tahmin edebiliyorum... -Keşke o zaman seni ben bulsaydım cami avlusunda, diye devam etti Hikmet Amca. Karakola vermezdim. Yetiştirme yurdunda büyüyeceğine, burada bizim yanımızda büyürdün. Rahmetli nasıl severdi kim bilir! Ne yazık ki çocuk hasretiyle öldü Neriman'ım. Derin bir iç geçirerek; -Beni tek başıma bırakıp gitti, diye söylendi... > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.