Adam garip bir ifadeyle Sevgiye baktıktan sonra cüzdanını açıp şöyle bir göz gezdirdi: -Tamam. Tekrar teşekkürler! Sevgi, cüzdanını cebine yerleştirerek uzaklaşan Sinan'ın ardından hüzünle baktı. Onunla birlikte hayalleri de uzaklaşıyordu sanki. Sinan görünmez olunca, heyecanına kapıldığı bir film bitmiş gibi bir an kendini boşlukta hissetti. Sonra taburesine oturarak Sinan'ın cüzdanından yürüttüğü vesikalık fotoğrafı cebinden çıkarıp uzun uzun baktı. Onu hâlâ çok sevdiğini hissetti... *** Omzunda çantası, kucağında oyuncak kedisiyle iş çıkışı sahilde ağır ağır yürüyen Sevgi çok mutsuzdu. Günlerdir sevgi denizi gibi coşan yüreği âdeta bir çöle dönmüştü. Şu koskoca dünyada onu seven hiç kimse yok gibiydi. Bir banka oturup, denizin üstünde uçuşan martıları seyre dalarak bu konuyu etraflıca düşünmeye başladı. Yirmi yıllık hayatında kendisini gerçekten seven kaç kişi olmuştu? Saymaya başladı: "Hikmet Amca bir, Nurten Abla iki, Fatma üç. Fatma üç... Fatma üç..." Sadece üç kişi sayabilmişti işte. Aklına başka kimse gelmiyordu. Fatma yuvadaki kader arkadaşıydı. Çocukların içinde en çok onunla anlaşıyordu. Kim bilir şimdi nerelerdeydi. Nurten Abla öğretmeniydi. Anne şefkati nasıl bir şeydi bilemiyordu ama Nurten Ablanın sevgisi galiba biraz anne şefkatine benziyordu. Hikmet Amcanın sevgisi de baba sevgisi gibi olmalıydı. Gibileri böyle ise gerçeği nasıldı kim bilir!... Ne garip, bunu hiç düşünmemiş, gerçek anne babasının hayalini bile kurmamıştı. Bu onun için âmâya renkleri anlatmak gibi bir şeydi. Tek hayali, kendisini çok sevecek bir erkeğin güvenli limanına sığınmaktı. Ama geç kalmış, buldum zannettiği limana çoktan başka gemiler yanaşmıştı. Kendisi ise fırtınalı hayat denizinde korunmasız ve yapayalnız kalakalmıştı. ??? O gece Sevgi'nin penceresinden giren ay ışığı, sabaha kadar yanağından süzülen gözyaşları üzerinde oynaşıp durdu... ??? Üsküdar vapur iskelesi her sabahki hareketliliğini yaşarken, Sevgi, biri gelip biri giden müşterilerine gazete yetiştirmeye çalışıyordu. Bir ara boş kalınca her zamanki alışkanlıkla saatine ve iskele kapısına baktı. Vakit geçmiş olmasına rağmen Sinan görünürde yoktu. Belki gazete almadan gitmişti, belki de artık hiç gelmeyecekti. > DEVAMI YARIN