Samira hapsedildiği odasında ağlayarak dört dönüyor, olayların bu noktaya gelmiş olmasına inanamıyordu. Karakolda Ali'ye kim bilir ne yaparlardı. Olabilecekleri düşündükçe dehşete kapıldı: -Mahkemeye çıkarıp hapse atarlar... Kaçak diye öldürürler! Allahım... Allahım ona yardım et, diye söylendi. Bir müddet ne yapabileceğini, babasını nasıl ikna edeceğini düşündü. Tek çare vardı, o da Ali'nin serbest bırakılmasına karşılık kendisini feda etmek... "Ali'nin kurtuluşu için buna değer" diye düşündü. Sonra kararlı bir şekilde kapıyı yumruklayarak babasına seslendi: -Baba! Baba aç kapıyı! İçkili olduğu anlaşılan Zahit, ayarsız sesiyle cevap verdi: -Kes sesini! Artık merhamet bekleme benden! -Şakir Ağa ile evlenmeyi kabul ediyorum! Kabul ediyorum, anladın mı?.. Çok geçmeden kapının kilidi açıldı ve aralandı. Zahit, şaşkın gözlerle Samira'ya bakıyordu: -Ne dedin sen? -Şakir Ağa ile evlenmeyi kabul ediyorum dedim. Ama bir şartım var. Ali'yi serbest bıraksınlar. Ülkesine gitsin. Onun serbest kaldığını göreyim, başka bir şey istemiyorum. Zahit bir müddet alık alık baktı Samira'nın yüzüne. Sonra; -Bekle burada! diyerek kapıyı çekip kilitledi. Kapıya yaslanan Samira'nın gözlerinden yaşlar akıyor, dudakları kıpır kıpır dua ediyordu. *** Sabahın erken saatleriydi. Suriye tarafından gelen bir kamyonet, mayın tarlasının yakınlarında durdu. Araçtan inen bir adam, arka tarafa geçip, kamyonetin kasasını açarak yukarı çıktı. Az sonra, bir çuval gibi ayağıyla iteklediği Ali'yi yere düşürdü. Aşağı inip kapağı kapattı ve ön kabine geçti. Kamyonet geldiği yöne doğru uzaklaşırken, adam akıllı dövülmüş olan Ali, güçlükle ayağa kalkabildi. Her tarafı ağrıyordu. Yüzü-gözü morarmış, dudağı patlamış, beyaz gömleği kan içinde kalmıştı. Ayakta sendeleyerek Betiha köyüne doğru baktı. Bir tepe üzerinde birkaç kişi kendisine doğru bakıyordu. Ali'nin perişan halini izleyen Samira, hıçkırıklara boğulmuştu. Yüreği sızlıyordu. -Bu kadar yeter, yürü haydi! diye kolundan çekti Zahit. -Hayır hayır, diye direndi Samira. Sınırı geçtiğini göreyim, ne olur! Samira'nın diğer yanındaki Salim Kahya, "Acele etme" diye işaret etti Zahit'e. Zahit kızı bıraktı. Samira, Ali'nin sınır ötesine geçişini gözyaşlarıyla izledi. Ali biraz sonra gözden tamamen kaybolmuştu. Bu kayboluş, tatlı başlayan bir aşkın hüzünlü sonuydu aynı zamanda. Samira, Salim Kahyanın sesiyle daldığı rüyadan acı gerçeklere döndü: -Biz sözümüzü tuttuk. İstediğin gibi yabancı delikanlıyı serbest bıraktırdık. Şimdi sözünü tutma sırası sende. Haydi, Şakir Ağamızı daha fazla üzme. Samira iki adamın arasında, ruhunu sınırdaki dikenli tellere kaptırmış bir ceset gibi yol aldı köye doğru... > DEVAMI YARIN