Erkekler yan yana serili kilimlerin üstünde bağdaş kurmuş fasıl yaparken, bahçenin diğer yanındaki gençler de çeşitli oyunlar oynuyor, sesler birbirine karışıyordu. Civardaki evlerin damları kadınlarla, çocuklarla dolmuştu. Gelin arabası bahçeye girince, Şakir Ağa yerinden kalkarak tabancasını çekip havaya birkaç el ateş etti. Az sonra arabanın kapısı açıldı ve gelin inerek kendisini bekleyen Şakir Ağanın koluna girdi. Gelin ve damat, zılgıt sesleri eşliğinde yürüyerek kendilerine ayrılan yere oturdu. *** Zılgıt, tabanca ve müzik sesleri yamaçta oturan Ali'ye kadar geliyordu. İki gün önceki düğünü hatırladı Ali. Samira'nın kendisine hitaben söylediği şarkıyı düşündü. Tatlı bir rüya gibiydi. Fakat bu tatlı rüya bir anda kâbusa dönüşmüş ve o kâbus bir daha hiç bitmemişti. Onu en çok üzen şey ise Samira'nın ömür boyu yaşayacağı mutsuzluktu. Keşke o gece yakalanmadan kaçabilselerdi. "Demek ki nasip olmayınca olmuyor" diye düşündü. "Eğer kaderimizde kavuşmak olsaydı buna kim mani olabilirdi ki?..." *** Kadınlardan biri gelin için topladığı bir sepet dolusu takıyı müzik eşliğinde getirerek masaya bıraktı. Aileden yaşlı bir kadın oturduğu yerden Şakir Ağaya seslendi: -Lo Şakkir! De hadi, yeter bu kadar yüz görümlüğü. Gelinin yüzünü görelim artık! Ayağa kalkan Şakir Ağa gülüşmeler arasında ve mutlu bir yüz ifadesiyle gelinin duvağını kaldırdı: -Bismillah. Fakat duvağın altından Samira'nın güzel yüzü değil, Züleyha'nın sinsice sırıtan yüzü çıkmıştı! Şakir Ağanın gözleri fal taşı gibi açıldı birden. Müzik sustu. Etraftan "A aaa!" nidaları yükseldi. Protokolde oturan Zahit şaşkınlıkla ayağa kalktı. Salim kahya tabancasını çekerek doğruldu. Züleyha da oturduğu sandalyeden kalkarak ellerini beline koyup, alık alık kendisine bakan Şakir Ağaya; -Ne o? Beni beğenmedin mi Şakir Ağa? diye sordu yüksek sesle. Senin için ne fark eder ki, çocuğun yaşındaki kızları avrat diye almıyor musun nasıl olsa?!... Şakir öfkeden kıpkırmızı kesilmişti. Apışıp kalmış olan Zahit'e dönüp ters ters bakarak; -Bu ne densiz bir şakadır? Bu ne rezalettir Zahit?! diye sordu. Zahit dizleri titreyerek yaklaştı: -Vallahi haberim yoktur Şakir Ağa. Ben de şaşıp kalmışım. Salim Kahya, Şakir Ağanın yanına gelerek yavaşça fısıldadı: -Bize oyun oynadılar ağam. Kız Türk sevgilisine kaçmış olmalı. Şakir de belinden tabancasını çekti. Yanına gelmiş olan Zahit'in göğsüne tabancanın namlusuyla dürterek; -Kızını bulamazsan bunu canınla ödersin! diye tehdit etti. -Tövbe billah haberim yok, diye sızlandı Zahit. Her nerede ise bulup getirelim, cezasını sen ver ağam! Şakir arabaya yürüyerek adamlarına işaret etti: -Yürüyün! > DEVAMI YARIN