Zangır zangır titriyordu Ali!

A -
A +

Ali, bir gece önce Tilki Şivan'ı izlemek üzere saklandığı yere gelmişti. Ama şu an içinde bulunduğu korku ve heyecan, dün gecekiyle kıyaslanamayacak kadar fazlaydı. Ne de olsa bu gece sınırı kaçak yoldan geçmeyi deneyecek olan bir başkası değil, kendisiydi. Üç beyaz taşın hizasında emekleyerek yürürken bu işin tahmin ettiğinden çok daha zor olacağını anlamaya başlamıştı. "Ya mayına basarsam" korkusuyla her tarafı zangır zangır titriyordu. Bir de ter basmıştı ki, atletinin sırtına yapıştığını hissediyordu. Bir ara beyaz bir ışık yanıp sönünce az kalsın kalbi duracak gibi oldu. Korkuyla başını çevirip ışığın geldiği sınır boyuna doğru baktı. Az sonra aynı ışık bir kez daha civarı tarayıp geçti. Birkaç kilometre ilerideki kulede etrafı tarayan projektör olmalıydı. Bu hiç hesapta yoktu. Dün gece böyle bir ışık görmemişti. Sanki kötü adamlar kaçakçılık yaparken her şey yolunda gidiyordu da, kendisi masum bir aşk uğruna yola çıkınca bütün aksilikler üst üste geliyordu! Mayın korkusuna şimdi bir de "Acaba izleniyor muyum" korkusu eklenmişti. Yapamayacaktı. Yol yakınken geri dönmek en doğrusuydu. Döndü de. Biraz gerideki çalılığın dibine gelip oturunca derin derin soluyup nefes alarak rahatlamaya çalıştı. On dakika kadar düşündü. Vazgeçse yarın pişman olacağını biliyordu. Yine belirsizlik, yine merak, yine özlem yiyip bitirecekti kendisini. Halbuki sınırı geçecek bir yol öğrenmişti ve şu an o yolun başındaydı. O halde bu şansı kullanmamak ahmaklık olacaktı. Tam kararını vermişti ki, derinlerden gelen bir müzik sesine kulak kesildi. Rüzgârda bir yükselip bir alçalan sesler sanki Betiha köyünde bir düğün, bir şenlik olduğunu haber veriyordu. Bu ihtimal, Ali'nin sınırı geçme düşüncesini daha da kamçılamıştı. Yoksa Samira evleniyordu da bu onun düğünü müydü? Ani bir kararla yerinden kalkan Ali, bu defa dönmemek üzere yeniden işe koyuldu. Bu defa emeklemeyip, Şivan gibi ayakta dikkatli adımlarla beyaz taşları takip etti. İşte dikenli tellere ulaşmıştı. Bu yolun yarısı demekti. Tellere dokunmamaya dikkat ederek alttaki çalı-çırpıyı alıp bir kenara yığdı. Açılan çukurdan geçmek için yere uzandı. Önce başını ileri uzattı, ardından da gövdesini çekti. Fakat tam ayağa kalkmak üzereyken ceketinin dikenli tellere takıldığını hissetti. Sanki biri tutup çekiyormuş gibi geldi önce. Sonra bu paranoyalardan kurtulup, eliyle dikkatli bir şekilde ceketini tellerden kurtardı. Artık Suriye topraklarındaydı. Fakat bu tarafta işaret için beyaz taş falan yoktu. Şivan dosdoğru karşıya gitmişti.O da öyle yaptı. Ay ışığında ayaklarının ucuna basa basa tehlikeli alanı geride bıraktı. İşte Samira'nın şarkı söylediği, kendisine el salladığı, "Muhabbetle Ali" diye seslendiği yerdeydi artık. İçindeki korku gitmiş, yerini sevinç ve heyecan kaplamıştı. Samira'nın bastığı yerlerde yürümenin hazzını bütün hücrelerinde hissediyordu. Dere boyundan köye doğru yaklaşırken, "Sana geldim Samira" diyordu içinden. "Konukseverliğini göster. Beni hoşnut et. Kötü bir sürprizle karşıma çıkma ne olur!.." Artık müzik sesi daha yakından duyuluyor, bu sese çocuk bağrışmaları ve köpek havlamaları ekleniyordu. Çok değil, on beş dakika sonra Samira'nın köyünde olacaktı. > DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.