TÜİK’in son verilerine göre Türkiye'de ikamet eden nüfus, 31 Aralık 2023 tarihi itibarıyla bir önceki yıla göre 92 bin 824 kişi artarak 85 milyon 372 bin 377 kişi oldu. Yıllık nüfus artış hızı 2022 yılında binde 7,1 iken, 2023 yılında binde 1,1 oldu. Bu durum nüfus artış hızında alarm düzeyinde olağanüstü düşüşlere işaret etmektedir. Zira dünyada doğurganlık hızı ortalaması 2,52 iken Türkiye'de ise âdeta sert bir frene basılmış gibi aniden 1,51’e gerilemiştir.
Bunun ne demek olduğunu önceki yıllarda yapılan nüfus projeksiyonlarıyla izah edebiliriz; 2050 yılına doğru nüfusun 1,50’lere düşmesi beklenirken nüfusumuz çeyrek asır öncesinde tepetaklak bu seviyeye aniden düşmüştür.
Diğer yandan 2007 ve 2023 yılı nüfus piramitleri karşılaştırıldığında, doğurganlık ve ölümlülük hızlarındaki azalmaya bağlı olarak, yaşlı nüfusun gittikçe daha fazla arttığı ve ortanca yaşın yükseldiği görülmektedir. Ortanca yaş, yeni doğan bebekten en yaşlıya kadar nüfusu oluşturan kişilerin yaşları küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan kişinin yaşıdır. Ortanca yaş aynı zamanda nüfusun yaş yapısının yorumlanmasında kullanılan önemli göstergelerden biridir. Türkiye'de 2022 yılında 33,5 olan ortanca yaş, 2023 yılında 34'e yükselmiştir.
Çalışma çağı olarak tanımlanan 15-64 yaş grubundaki nüfusun oranı ise 2007 yılında %66,5 iken 2023 yılında %68,3 oldu. Diğer yandan çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı %26,4'ten %21,4'e gerilerken, 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı ise %7,1'den %10,2'ye yükselmiştir.
(WHO) Dünya Sağlık Örgütü genel olarak 65 yaş ve üzerini yaşlılık dönemi olarak kabul etmektedir. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının %10 seviyelerine yaklaşması ise yaşlı nüfusa sahip ülke nitelendirmesine geçişin bir göstergesi sayılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında ülkemiz %10,2 oranını aşan 65 yaş ve üzeri nüfusuyla artık yaşlı bir ülke konumuna gelmiştir.
2023 sonu itibarıyla %10,2 oranını aşan 65 yaş ve üstü olan vatandaş sayımızın 2030'da %13 ve 2040'ta %18’i aşacağı öngörülmektedir.
Nüfusun hızla yaşlanması başta bir millî güvenlik sorunu teşkil etmektedir. Başka bir deyişle gerçek bir beka meselesidir.
Nüfus azalması iş gücü ve sosyal güvenlik sistemine büyük hasarlara neden olacaktır. SGK’nın aktüeryal dengesinde tsunami şiddetinde sarsılmalara sebep olacak. Dolayısıyla sosyal güvenlik sistemimiz sürdürülemez hâle gelecektir. Daha şimdiden genel sağlık sigortası verilerine bakıldığında sağlık harcamalarında büyük sıçramalar görülmektedir. Azalmanın devam etmesi ve nüfusun kendi kendini yenilememesi hâlinde yetersiz iş gücüne bağlı olarak üretimin ve büyümenin azalması işletmelerin faaliyetlerini sürdüremez hâle gelmesi, vergi gelirlerinin yaşlı nüfusun bakımını karşılayamaz hâle gelmesi, emlak piyasası ile diğer ekonomik faaliyetlerin çökmesi, okulların öğrencisizlik nedeniyle atıl kalması ve askerî gücün bitmesi dâhil olmak üzere… özetle ülkenin tükenmesi manasına gelmektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ta 10 yıl öncesinden her fırsatta gittiği her şehirde vatandaşlarımıza 2-3 çocuk tavsiyesinde bulunmuştur. Ne kadar haklı çıktığı izahtan varestedir. Aradan geçen zaman zarfında hükümetin birçok tedbir aldığı göz ardı edilemez. Ancak neticeye bakılınca tedbirlerin yeterli ve etkin olmadığı apaçık ortadadır.
AB ve diğer gelişmiş ülkelerin aldığı tedbirler yanında ülkemizin aldığı tedbirlerin ne kadar cılız ve yetersiz olduğu maalesef ailelerin çözülmesi ve dolayısıyla nüfusun sert bir şekilde azalması göstermektedir. Zira gelinen noktada gelir dağılımındaki eşitsizliğin had safhaya vardığı, yoksul hane sayısının son 4-5 yılda olağanüstü şekilde sıçrama yaşandığı istatistiki verilerle sabittir. Bütün bunlara ilaveten enflasyonun bütün yükünü sırtlayan sabit gelirlerinin millî gelirden aldığı payın azalması, zaruri ihtiyaçları dahi karşılamaktan çok uzak olan asgari ücret ve emekli maaşları bu işin tuzu biberi olmuştur. Hayat pahalılığı karşısında çaresiz kalan ailelerin çocuk yapması çok lüks hâle gelmiştir. Gençler ise evliliğin hayalini bile yapamaz olmuşlardır. Bütün bu realiteyi öğrenmek için uzun boylu araştırmalara hiç gerek yok. Sokağa inip vatandaşın nabzının ölçülmesi dahi yeterlidir.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız her ay şu kadar milyar sosyal yardım dağıttık diye açıklamalar yapmaktadır. Vatandaşlarımız da gönderdikleri iletilerden;
İlk bebeğimiz doğdu. Enflasyona inat 10 yıldan beri bir türlü artmayan 300 TL’lik tek seferlik çocuk yardımı yapıldı. Bununla bir paket bez bir paket mama alınmaz diyor. İkinci çocuk doğduğunda ise yardım 400 TL… Alın size nüfus patlaması!..
Diğer yandan son zamanlarda 850 TL’lik aile desteği kaldırılınca ailelerden yoğun bir şekilde devam etmesi için gazetemize, sosyal medya hesaplarımıza iletiler gönderildi. Bir düşünün hane içinde kişi başına düşen aylık geliriniz sadece 1.372,30 TL üzeri-5.667,37 arasında ise ailenize sadece 850 TL destek veriliyordu. 850 TL bir ailenin aylık hangi derdine derman olacak da bu aile çocuk yapacak? Hele şuna ne dersiniz? Bu nasıl mantık? Hane içinde kişi başına düşen aylık geliriniz 450 TL ve altı olan hanelere aylık 1.250 TL aile desteği veriliyor. Aylık 450 TL ve altında bir gelirle hangi insan yaşayabilir? Böyle bir kriter olur mu… Maalesef aile desteği kaldırılıncaya kadar böyle bir şart da vardı… Yine aileye yönelik yardımlardan biri de sosyal güvencesi olmayan eşi vefat etmiş yoksul kadınlara ise iki defa ile sınırlı toplamda sadece 2 bin TL yardım yapılmaktadır. Peki bu anne 2 bin TL ile nasıl ailenin iaşe-ibatesini sürdürebilecektir!..
Aile hayatının olağan sürdürebilirliğinden ve realitenden çok uzak bu uygulamaların yoksul vatandaşlarımızı bir nebze de olsa rahat nefes aldıracak şekilde planlı programlı olarak güncellenmesi aşikârdır. Asıl yapılması gereken ise muhalefetiyle iktidarıyla bu küçük yardımlardan ziyade 77 sülalesine istihdam sağlama kayırmacılığından vazgeçilip gerçekten muhtaç durumda olan aile bireylerinden birine iş imkânı sunmaktır…
Söylenecek/Yazılacak o kadar şey var ki… ancak bize ayrılan yer kalmadı. “… Müminlere kol kanat ger, alçak gönüllü ol ve onları koru.” (Hicr 88)
İsa Karakaş'ın önceki yazıları...
Yazınızı okudum. Elinize sağlık İsa Bey. Maalesef varlıklı aileler de çocuk sahibi olmuyor. Çevremizde görüyoruz.
Vatandaşın çoğunluğu açlık sınırı altında yaşıyor,bu durumda çocuğu olsa nasıl bakacak