Bir taraf, "Türkiye'nin artık enflasyonla yaşama lüksü yoktur" diyor. Diğer taraf da, "Birinci önceliği büyümeye verelim; enflasyonla mücadele arkadan gelsin", diyor. Hatta "Bir miktar büyüme için enflasyonu göze alalım" diye de ilave ediyor. Biz ise; *Peki ama, rakamlar ne diyor? *Enflasyon düşerken üretim neden artmıyor? *Borç dinamiği açısından enflasyonun düşmesi mi, sürdürülebilir büyümenin sağlanması mı önceliklidir? *Enflasyon düşecek diye büyüme gözardı edilirse, bu riski tek başına iktidar olan bile kaldırabilir mi? *Faiz dışı fazla, üretmeden mümkün müdür? *Borçlar vergilerle ödenecekse, ekonomi büyümeden, yani vergiyi doğuran olay gerçekleşmeden bu vergiler nereden ve nasıl karşılanacak? *Yoksa %69'ları bulan dolaylı vergiler %75-80'lere mi çıkacak? Buna ise giderek yoksullaşan halk ne diyecek? *Büyüme-enflasyon paradoksundan hiç kurtuluş yok mu? *Ve son olarak; sorun kaynak sorunu mu, güven sorunu mu? diye sormak istiyoruz. Sondan başlayalım... Sorun, güven sorunu ise AK Parti Hükümeti bu sorunu aştı aşacak gibi görünüyor. Ama kaynak sorunu ise, doğrusu kaynaklarını henüz göremedik!.. İnşallah kaynakları hazır ve fizibil olmayan projeleri ortaya sürmezler. Biz yine de şunu bir tespit edelim: Üretim krizini atlatamayan bir ekonomide parasal krizin atlatılmış olması ancak geçici bir durumdur. Ekonomi canlanmadıkça mali sistem her zaman yeni krizlere gebedir. Yeni krizlerin dalga boyu ise, eskilerle kıyaslanamayacak boyutta olabilir. Ya işin sosyal boyutu? Sakın buna popülizm demeyin! Enflasyona karşı mücadele nedeniyle daralan/daraltılan bir ekonomide işini kaybeden ya da kaybetmesi beklenen birisi için, "biraz daha sabret enflasyon bitince satın alma gücün artacak" tarzında bir telkinin kara mizahtan bir farkı var mıdır? Hem siz hiç işinizi, aşınızı kaybettiniz mi?.. "Bir miktar büyüme için gerekirse enflasyonu göze alalım" diyenlere enflasyon lobisi deniliyor. Bu tespit ya da teşhis bir gerçeğin ifadesi mi, yoksa saptırma mı? Diğer yandan, bir ekonomide nihai hedef sadece enflasyonu düşürmek midir? Arjantin ekonomisi çöktüğünde oradaki enflasyonun %2 olduğunu biliyor muyuz? Türkiye bugün 32 milyar $ ile IMF'nin en borçlu üyesi durumunda. Bu borç yükünün her yıl düşürülmesi gerekiyor. Ama borç dinamiği de sürdürülebilir büyüme olmaksızın sağlıklı bir şekilde çalışamıyor. Bu arada sakın yanlış anlaşılmasın! Kimse, enflasyonla mücadele edilmesin demiyor. Bilakis, bir ülkeyi enflasyon kadar tehdit eden bir iç ya da dış düşmanın olmadığı artık biliniyor. Dahası çürük paranın pazara egemen olduğu bir ülkede hiçbir şeyin sağlam olmayacağı da malûm... Ama, Amerikan fıkralarında olduğu gibi hastanın ateşini (enflasyonunu) düşürelim derken, sakın ha hastayı (reel) ekonomiyi kaybetmeyelim. Kısacası enflasyonu büyütmeden, hatta düşürerek büyümeyi başarmalıyız. Dünya başardı, biz neden başarmayalım? Çözüm mü? O da açık ve net: Bir kere kamu harcamalarında Keynezyen politika takip etmek, yani harcamaları artırmak mümkün değil. Özel kesimin de durumu ortada. Orada da gelir artışına imkan verecek bir gelişme maalesef yok!.. Diğer yandan, geleneksel analizlere enflasyonla işsizlik arasındaki ilişkiyi açıklayan Phillips Eğrisinin de artık geçerliliğini kaybetmiş olduğu bilinmektedir. Bu durumda, kısa dönemde piyasayı harekete geçirmek için tek kaynak var: Dövizdeki ve TL'deki paranın çözülmesi. O da 58'inci hükümetin hünerine bağlı...