Bir yanda vergi gelirleriyle bile karşılanamayan faiz giderleri... Diğer yanda bir türlü kapatılamayan kara delikler, hantal ekonomi, işsizlik, yolsuzluk, yoksulluk, yüksek enflasyon, düşük kur, yüksek faiz... Sermayeyi teşvik yerine tahrik... Rengine ayırmak da cabası... Hiç şüphesiz bu olumsuz tablonun esas muhatabı yıllardır ülkeyi idare eden siyasi kadrolardır. Maalesef bugüne dek bu tabloyu değiştirecek bir babayiğit de çıkmadı. Aksine, "verdiysem ben verdim", "vergi verme borç ver, vergi verme oy ver" anlayışı hakim kılındı. Oysa kamu giderlerinin finansmanında borç yerine vergi %1 civarında bir maliyetle en sağlıklı ve en düşük maliyetli gelirdir. Borçlanmanın maliyeti ise dönem dönem değişmekle birlikte, bazen % 450'lere bile ulaştığı görülmüştür. Halihazırda ise % 50-60 civarındadır. Onun içindir ki, Türkiye'nin daha çok borç yerine, daha çok vergi gelirine ihtiyacı vardır. Bu da ancak vergi alanında yapılacak kesin, hızlı ve yapısal reformlarla mümkündür. Ancak, bu alanda yapılacak mali reform, Türkiye'nin bu yeni dönemde yeni bir "mali barışa" olan ihtiyacını da göz ardı edemez. Mali barış yolunda açılacak beyaz sayfa, hem vergisini zamanında ödeyenleri incitmeyecek, hem de 4 katrilyon lira civarındaki 130 bini aşan ihtilaflı dosyaları temizleyerek ilave gelir sağlayacaktır. (Mali barış kapsamını inşallah bir başka yazımızda irdeleyeceğiz.) Bize göre "mali barışa" "evet" derken, 4369 sayılı Kanunla Temmuz 1998'de getirilen "mali milada" da "hayır" demek gerekir. Kaldı ki, biri diğerinin alternatifi değildir. Aksi takdirde, 01.01.2003'ten önce oluşan tüm değerlerin dahi kaynağı sorulabilecektir. Çünkü, 29 Temmuz 1998 ve 30 Eylül 1998 tarihli mali milatlar artık tarih olmuş, hiçbir hükmü kalmamıştır. Tepki yasaları ile vergi alınmaz! Kaldı ki, bu yasa bir tepki yasasıdır. "Temelinde vergi toplamadaki acz, ihtiyacın oluşturduğu basınç ve vergi kaçağına duyulan öfke yatmaktadır. Ve galiba her öfkenin doğal bir zaafı ile malûldür." Doğal olarak tepki yasaları vergi gelirlerinin değil, ancak borç giderlerini arttırır. Elbette hiç kimsenin vergi kaçırmak, spekülasyon yapmak, vurgun vurmak, ihale yolsuzluğu yapmak suretiyle kaynağı ispat edilemeyen serveti savunması mümkün değildir. Aksine herkesin "şaibeli ve kaynağı ispat edilemeyen servetlerin" vergilendirilmesini istemeleri en doğal haklarıdır. Ancak, ülkede ne zaman ki ekonomik istikrar sağlanır, yabancı sermayeyi de cezbedecek yatırım ortamı oluşur, sosyal barış ve huzur hakim kılınır, işte o zaman günün yeni şartları da dikkate alınarak "mali milat-nereden buldun" sorgulamasına yönelik düzenlemeler yapılır. Ve yapılmalıdır da... Böyle bir düzenlemeyi de o günkü cari yasama organı yapar ise, kimse topu önceki yasa yapıcılarına atamaz. Sıkıştıklarında, "bu yasayı biz yapmadık" diyemez. Tersine sahiplenip arkasında durmak zorunda kalır. "Tek başına işbaşına" iktidara gelen AK Parti, böyle daha nice "ak sayfalar" açmaya hazır olmalıdır. Yoksa, "paranın kulağı yok ama çabuk duyar, ayağı yok ama çok koşar."