Bilindiği gibi, 5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun "Pasaport ve vesika verilmesi yasak olan haller" başlıklı 22. maddesinde vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere, pasaport veya seyahat vesikası verilemeyeceği, verilmişse geri alınacağı, bunların yurt dışına çıkmalarının engelleneceği yönünde hüküm yer almaktadır. Bu hükümle; mükelleflerin yükümlülüklerinin zamanında yerine getirilmesinin sağlanması, kamu alacağının tahsilinin güvence altına alınması ve tahsilatın hızlandırılmasının amaçlandığı açıktır. Maliye Bakanlığı konuyla ilgili en son yayımlamış olduğu 424 No'lu Tahsilat Genel Tebliği ile 01.03.2002'den itibaren 15 milyar Türk Lirası ve üzerinde borcu bulunan (dikkat, vergi borcu demiyor) mükellefler hakkında yurt dışı çıkış yasağı uygulanacağını belirtmiştir. Ancak, söz konusu tahdit işlemini yerine getiren İçişleri Bakanlığı'na bağlı İlgili Daire Başkanlığı'nın "Tahdit Tanzim ve İptal İşlemlerini Uygulama Talimatı", yasada geçen vergi borcundan dolayı tahdit işlemine; "Sadece vergi borcundan dolayı tahdit fişi tanzim edileceği, bunun dışındaki amme alacaklarından dolayı tahdit taleplerine işlem yapılmaması" şeklinde açıklık getirip, teşkilatını uyarmıştır. İyi de bu uyarı talimatına neden sonra niçin ihtiyaç duyuluyor? Sebebi ne, müsebbibi kim? Sebebi 395 No'lu Tahsilat Genel Tebliği, müsebbibi ise Maliye Bakanlığı. Çünkü, Maliye Bakanlığı 11.06.1996 tarihli R.G.'de yayımlanan anılan Genel Tebliğ'in I/A bölümünde; "5682 sayılı Kanunun 22 nci maddesindeki "vergiden borçlu" tabiri ile kastedilen, 6183 sayılı Kanunun 1'inci maddesinde söz konusu edilen amme alacaklarından borçlu bulunan şahıslar olduğundan, buradaki vergi borcu tabirinden de "amme alacağı" anlaşılacaktır" diyor. Diyor ama, yukarıda da belirtildiği gibi İçişleri Bakanlığı "vergi borcunu", "amme alacağı" olarak anlayıp yorumlamıyor. Bize göre de doğru yapıyor. Çünkü, Pasaport Kanunu 1950, 6183 sayılı AATUHK 1953 yılında yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla, 1953 yılından bu yana Pasaport Kanunu'nun 22'nci maddesinde yer alan "vergi borcu" terimi, Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun'da yer alan "amme borçlusu" olarak değiştirilmemiştir. Şimdi kalkıp da "vergi borcu"ndan "amme alacağı" anlaşılması gerekir, diyemeyiz. Burada yasa hükmü sözü itibariyle açıktır. Sözün açık olduğu yerde özüne gidilemez kuralı burada da geçerlidir. Öte yandan, Maliye Bakanlığı konuya ilişkin olarak yayımladığı 395 No'lu Tebliğ'de yukarıda da belirtildiği gibi hep "mükellefler" ve "yükümlülükleri"nden bahsediliyor. Mükellef ise VUK'nun 8. maddesinde tanımlanıyor. Bu hükme göre mükellef, vergi kanunlarına göre vergi borcu düşen gerçek veya tüzel kişidir. O halde, kendisine yurt dışı çıkış yasağı konulan gerçek kişi ya da tüzel kişi temsilcisinin, önce mükellef olması, sonra da bu yasağın nedeninin vergi borcu olması gerekir. Oysa, "amme alacağı" terimi 6183 sayılı Kanunun 1 ve 2'nci maddeler kapsamına giren alacakları kapsamakta olup, "vergi borcu" terimini de içine almaktadır. Diğer bir deyişle, "amme alacağı" terimi, vergi borcu dışında daha bir çok alacakları da kapsamaktadır. Sonuç olarak denilebilir ki, Maliye Bakanlığı yurt dışı çıkış yasağı konusunda ilgili 395 No'lu Genel Tebliği ile kapsamı genişletmiş olup, yasak konulacak kişi sayısını maalesef arttırmış bulunmaktadır. Çözüm ise, ya yasaları olduğu gibi uygulamak, ya da yasalarda değişiklik yapıp onu pratiğe uydurmaktır. Hukukun üstünlüğünü sağlamak amaç olmakla birlikte, kanunların mevcut haliyle tam olarak uygulanması da esastır. Yürürlükte olduğu sürece -değil şahsi, toplumsal menfaatlerimize bile aykırı düşse de- ona uymak ve uygulamak zorunda olduğumuzu bilmeliyiz. Çünkü, kanunlara uyulmayan ülkede demokrasi de olmaz!