3 ayrı konu 1 sepete konur mu?

A -
A +

AK Parti'nin Meclis dışındaki lideri Erdoğan şimdiye kadar nereye gitti ise, kiminle konuştu ise önüne konulan tabakta birbirinden farklı 3 ayrı konu vardı: 1- Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerinin tarihi, Kopenhag Zirvesi, 2- AGSP kısaltması ile bilinen Avrupa Savunma ve Güvenlik Politikası'nın işlerliği 3- Kıbrıs Meselesi!. Bu üç ayrı konunun aynı tabakta ve bir arada sunulması ev sahiplerinin kuşkusuz pratik bakımdan çok işlerine geliyordu. "Birinin tuzu, öbürünün biberine karışır, hazmı kolaylaşır" diye düşünülüyor olmalı idi. Erdoğan bu konularda deneyimsiz sayılırdı. Üstelik yanında "Danışman" türü yetkili deneyimli kimselere pek gerek duymamış olabilirdi. Ne de olsa İstanbul'u senelerce yönetmiş bir Başkandı. "Kişi noksanını bilmek kadar irfan olamaz" derler. Anladı olmalı ki bu sefer "çevresi takviyeli" idi.. Önce önüne konulan konuların şöyle bir tadına baktı. Sonra da kendi getirdiklerini ortaya koyup açık açık anlatmaya başladı. Bu ilk "Diplomatik peşrev" faslı hiç olmazsa R. T. Erdoğan'ın partönerleri tarafından yakından tanınması ve değerlendirilmesi bakımından faydalı ve başarılı geçti sayılır.  Aynı tabağa konulmak istenen yukarıda 3 ayrı bölümde sıraladığımız konulardan her biri mutlaka vakit geçirilmeden süratle halledilmesi gereken konulardır. Aralarında direkt bağlantı kurulmasına mahal vermeden birbirlerine yakın zaman dilimlerinde halledilmesine çalışılmasında sayılamayacak kadar büyük faydalar, özellikle kolaylıklar vardır. Demir tavında dövülür. Bu öncelikle Kıbrıs için geçerlidir. Kıbrıs konusunda Kofi Annan tarafından ortaya konulan taslak kanımızca Zürich ve Londra Anlaşmalarının hukuki felsefesine ve ruhuna en yakın olanıdır. Bir bakıma iki ayrı bölge ve hükümranlık kapsamlarından endişelerimizi karşılayacak bir niteliktedir. Tabii ki müzakere edilmeli, mümkün olabilen ek güvenceler sağlanabilmelidir.  AB'ye mutlaka gireceğiz. Bu bizim için olduğu kadar AB içindekiler için de kaçınılmaz bir zorunluluktur Türkiye olmazsa ortaya 1942 yıllarının Avrupa'sı çıkar!.. AB bunu önlemek için tasarlanmıştı. Erdoğan'ın önüne konulan 3. konu AB Savunma ve Güvenlik Politikası'dır. AGSP diye tanımlanan bu örgüt BAB'ın yani Batı Avrupa Birliği'nin ittifak dışı doğmuş çocuğudur. Daha savaş öncelerinden Fransa ile Benelüks ülkeleri arasında BAB diye tanımlanan bir ittifak vardı. Savaş sonrasında Potsdam Konferansı'na İngiltere seçimleri için azami birkaç günlüğüne ara verilmişti. Herkes Churchill'in geri gelmesini beklerken İşçi Partisi lideri Attlee Başbakan olarak geldi idi. Yanında Dışişleri Bakanı olarak da Londra Liman Hamalları Sendikası Başkanı babacan Ernst Bevin gelmişti. Foreign Office ona ilk ziyaretini Fransa'ya yapması gerektiğini hatırlatmıştı. Yolda feribotla giderken Fransa ile ülkesi arasındaki anlaşmaları görmek istedi. Hiçbir anlaşma olmadığını öğrenince Fransa'ya inmekten nerede ise vazgeçecek gibi oldu. Gümrük binasında Fransa Hariciye Nazırı G. Bidault kendisine eski bir metin uzattı. Bu Batı Avrupa İttifakı (BAB) idi. Bu anlaşmaya daha sonraları bütün AB üyeleri de katılınca AB'nin Savunma ve Güvenlik Politikası ortaya çıkmış oldu. Yunanistan girerken bir şeytanlık yaptı "Bu örgüte münhasıran AB üyesi olanlar girebilir" denildi. Ne ordusu, ne topu ne tüfeği vardı. Türkiye doğal olarak ayak diretiyordu. Henüz AB üyesi olmadığı için kararlarına katılmak hakkına sahip olmayacağı bir örgütün NATO'yu paralı asker gibi kullanmasını kabul etmiyordu. Bu mesele ancak Türkiye'nin AB üyesi olması ile eş zamanda halledilebilirdi. Eş zaman derken aynı gün ve saatte anlamına söylemiyorum. Kastım birbirlerini olumlu etkileyebilecek bu üç konunun, karşılıklı etkileşmeyi kolaylaştıracak yakın bir zaman dilimi içinde, ama mutlaka ayrı ayrı çözülmeleri gereğine işaret etmektir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.