Geçtiğimiz hafta, 22 Temmuz 2007 Pazar günü Türkiye'de parlamento seçimleri yapıldı. Her şey yüzlerce yıllık Demokrasileri özendirecek, kıskandıracak bir mükemmel ve dürüst şartlar içinde geçti. Bununla yalnız iktidar veya muhalefet veya medya değil milletimizin her ferdi teker teker iftihar edebilir, etmelidir de! Bir defa "yaz ortasında, hasat ve tatil mevsiminde seçim mi yapılırmış?" safsataları tutmadı. Herkes, masrafına, zahmetine de katlanarak oyunu kullandı. Sandıklardan çıkan sonuç beklenenden farklı oldu ise kimse, kabahati kendinden başkasında aramaya kalkmasın. Zira bu bir milli iradenin ifadesi ve her vatandaşın anasının ak sütü gibi hakkıdır! Bununla beraber sırf bir fikir egzersizi şeklinde seçimlerin bir öncesi ve bir sonraki günündeki duruma büyüteç altında bakacak ulursak görülecek manzara şudur: Seçimlerden önce İktidardaki AK Parti Hükümeti beş yıl süren görevin yükü altında hayli yorulmuş görünüyor. Muhalefet ise seçimler öncesi hükümeti daha da yıpratabilmek için elinden geleni yapıyordu. Bunda yadırganacak bir şey yoktu. Parlamenter Demokrasilerde İktidarlar, Muhalefet olduğu sürece ve ölçüde varlıklarını sürdürebilirler. Güçlü bir muhalefetten mahrum olan ülke, pusulasız bir gemiye benzer derler. Doğrudur. Ama pusulanın da iyi işlemesi şarttır. Bize öyle geldi ki bir ara iktidar çevrelerinde bile bazı tereddütler görüldü. İşte tam bu sırada Başbakan Tayyip Erdoğan en deneyimli demokrasilerde bile pek görülmeyen bir cesaretle ünlü teklifini açıklıyıverdi: Seçim sonuçları muhalefetin iddia ettiği gibi iktidarı zaafa uğratacak boyutta çıkarsa hemen istifa edecek ve hatta politikadan dahi ayrılacaktı!.. Bugünkü durum artık ortadadır iktidarın başarısı bizzat iktidarı bile ürkütecek boyutlara varmıştır. Blöf veya öz güven, (Bizce ikincisi) bu bahsi kazanan iktidar olmuştur. Hayırlı da olmuştur. "Eldeki, bir kuş ağaçtaki iki kuştan iyidir" derler... AK Parti'nin 22 Temmuz başarısı Sayın Erdoğan ve arkadaşlarını vaatlerine, sözlerine uygun yepyeni bir iç ve dış politika hazırlama ve uygulamaya zorlayacaktır. Bu kolay bir iş değildir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki Dış politik formülasyon zorluklarını kısaca hatırlayalım... O tarihlerde ilk hedef yeni Türkiye Hükümetinin resmen tanıtılması ile mümkün olabilirdi. Amaç Lozan ile sağlandı, ama bugünlerde hâlâ bizleri uğraştırmakta olan bazıları Lozan kalıntısı olarak değerlendirilebiliyor!.. Aman ne yapalım yapalım da aynı hataya düşmeyelim! Türkiye'de demokrasi ile beraber devletin iç ve dış güveni ve itibarı fevkalade artmıştır. Kendimize güvenip aşırı ve gereksiz tavizlerden kaçınalım. Seçim günü değerli ve deneyimli iki eski Diplomatımızın bir gazetede yeni hükümete hitaben bir açık mektubu yayımlandı. Aslında altına bizim de severek imza atabileceğimiz bu önerilerin ana temasını AB oluşturuyor. Patrikhaneden, Ruhban okulundan Ekalliyetlere kadar uzanan bir seri Politico-İntellectuelle sorunlar yer alıyor, birtakım öneriler yapılıyordu. Yeri ve zamanı mı idi? Tartışılabilir, tartışmaya hazır olmanın faydası mutlaktır. Biz Avrupalı gibi yaşamaya ve yaşatmaya kararlı bir kuşaktan geliyoruz. Ama yine de korkuyor ve endişeleniyoruz. Bu düşüncelerin temeli veya çukurunda siyasi mayınlar ve tuzaklar kurmak isteyebilecek olanlar da çıkabilir vehmini taşıyoruz. Bu konuyu sanırım daha kritik bir açıdan yeni hükümetin ele almasında sayılamayacak kadar çok faydalar vardır.