3 Ekim'e saatler kala!

A -
A +

Avrupa Birliği'ne katılma müzakarelerine başlama tarihi olarak kararlaştırılan 3 Ekim 2005 tarihine saatler kala hâlâ karanlıktayız. Ankara- Brüksel-Londra ekseni tozdan, dumandan daha da dumanlanıp dağılmış duruma geldi. Tarih boyunca etrafa nifak saçarak yaşamaya alışmış bir merkezden Viyana'dan da ateşlendiği belirlenen, kundaklandığı bilinen bir durumun mevcudiyeti keskin gözlerden kaçmıyor. Türkiye'nin AT'ye katılmasında Avusturya'nın derdi, amacı ne olabilir? diye düşündüğümüzde aklımıza gelen tarihteki, Osmanlı'yı Viyana kapılarında durduğu var sayılan köhne ve külüstür bir Avusturya-Macaristan imparatorluğunun vârisi olarak görmeye veya göstermeye çalışan kimilerinin ruh haleti ile karşılaşıyoruz! *** Osmanlı İmparatorluğunun Batı'ya doğru yürümesinde duraklama sebepleri, tarihi bilenlerin de kabul edeceği gibi çok daha başkadır. Öte yandan Avustarya'nın şimdi gibi AB'ye katılabilmiş olması ise, uluslararası politikada bir hilkat garibesidir. İkinci Dünya Savaşı öncesindeki Anshluss olayı dolayısı ile tekrar bir devlet haline gelebilmiş olması ancak Batılı galip devletler ile aktedilen bir "Devlet Anlaşması!" ile mümkün olabilmişti. Bu anlaşmanın hükümlerine göre yeni Avusturya'nın herhangi bir devletler arası birlik veya kuruluşa katılabilmesi âkit tarafların bilgi ve müsaadesine vâbestedir! Ne ise, eski defterleri şu bulanık hava içerisinde daha fazla karıştırmaktan şimdilik bir fayda beklemiyoruz! *** AB dönem başkanlığını elinde tutan Londra ve Türkiye'nin geleneksel dostu olmak özelliğini hâlâ elinde tuttuğunu sanan Fransız dostlarımızdan gelen çatlak sesler kulaklarımızı tırmalıyor. Bunlara bir isim bulmak ve çarelerini aramak istiyoruz. Ankara-Brüksel ve Londra üçgeninde uçuşan telli telsiz mesajların çarpışması ve çatışmasından olumlu ve akıllı bir sonuç çıkabilecek mi? Bilemiyoruz. Bildiğimiz bu sorunlar yüzünden zaman içinde Türkiye'yi olumsuz yönde etkileyebilecek olanları bir düzene koymak konusunda hayli geç kalmakta olduğumuzdur! Bu problemler ne sebeple olursa halli asla ihmal ve imhal edilemeyecek olanlardır. *** Bu köşede bilmiyorum kaçıncı defadır yazıyorum? Ama yine yazmaktan, tekrarlamaktan çekinmiyorum! Belli ki ortada şu sıralarda ayak üstü halledilemeyecek kadar zor durumlar var. Eğer hal böyle ise, ki öyle olduğuna şahsen inanıyorum, bence, daha doğrusu bizce yapılacak en doğru ve kestirme yol şu olmalı idi: Mademki Türkiye'nin katılım müzakereleri tarihi için 17 Aralık Zirve Konseyinde bir tarih ve şartları tesbit edilmişti. Mademki Türkiye olarak bu şartların tümünü yerine getirmişiz. O halde o tarihde tam teşekkül heyetimizle müzakere mahalline gider masaya otururduk. Karşı taraftan gelmeyen veya oyunbozanlık edenler olursa onun da kararını hakemler verir!.. Hakemler burada asırlar boyu bir Avrupa Birliği kurulması için çalışan Avrupa ve hatta dünya kamuoyunun mâşeri vicdanıdır! AB içindeki belirsizliğin, toz dumanı bir ölçüde bizde de ortaya çıkarsa onu da dağıtmak için konuşmalarımızda, resmi veya resmi olmayan beyanlarımıza daha dikkat etmeliyiz. *** Benim şahsi kanaatime göre durum şudur: AB içinde Türkiye'nin katılımına ters düşenler, "ehli salip savaşları"nın çan seslerini kulaklarında çınlatmaktan bir türlü kurtulamayanlar olmuştur ve yine de olacaktır!.. Ama bunlar koro durumundadırlar. Orkestra şefinin değnek işaretine göre bir bariton veya sopranın sesine uyarak şarkı söylerler. Başta Fransa, İngiltere, hatta Almanya'nın sesleri bu şekilde daha çok ve güçlü duyulur. Fransa ve özellikle Chirac Türkiye aleyhinde değildi. Ne oldu da şimdiki çirkin bir maske ile AB Don Kişotluğu rolüne soyunuverdi. Bunun nedenleri ve -inanınız bana- asla ve kat'a Türkiye ile ilgili değildir. 25 Mayıs referandumunda Fransa'nın da üzerinde oynadı. Mağlup olunca o güne kadar bütün düşünüp tasarladıklarını, burun üstü düşerek tamamen kaybetti. 2007 seçimlerinde tekrar Elysee sarayına dönemebilmesi artık hayal oldu. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için Sosyalistlerin karşısına ya şimdiki hükümetin İçişleri Bakanı Sarkozy, yahut da daha da kötüsü, aşırı sağcıların lideri Jean Marie Lepin çıkacak. Böyle olunca da Avrupa Birliği hayalinin serencamını tahmin etmekte kimsenin hiçbir müşkülü kalmaz! Orasını düşünmek ise zaten AB kavalyeleri Don Kişotlara düşer!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.