Geçen haftaki yazımızı AB ile katılım müzakelerinin 3 Ekim'de başlaması kararının beklentisi, hatta stresi içinde yazmıştık. Beklenti beklediğimizden de daha uzun sürdü. Sanırım kimilerinin amacı, yahut kimselere söylemek istemediği, Türkiye'nin sabrını taşırıp "Kahrolsun sizin AB'niz!" diyerek bizi AB yarışından vazgeçirmekti. Hani durumu bizler ve bizler gibi uzaklardan izleyenlerden pek çoğu zaman zaman bu hallere gelmiş gibi idik! Çok defa yazmışımdır. Böylesi kritik müzakerelerde aklıselim insanların başına son onlarda gelir. Toplantıyı yönetenlerin aklına gelen şey de toplantı salonunda saatlerin, ibrelerini geriye almaktır. 3 Ekim'i 4'e bağlayan gecede de böyle oldu. Bana göre isabet oldu. Aksi olsa bizden daha çok AB'ye olacaktı. Bunu herkes biliyor ama beyana cesaret edemiyordu. Bu toplantıda dönem başkanlığının İngiltere'de, Türkiye'ye hayır diyenlerin elebaşlığının da Avusturya Dışişleri Bakanı hatun kişiye düşmesinden sanırım herkes memnundu. Kaldı ki, İngiltere bugünkü durumu ne olursa olur "Üzerinde güneş batmayan" büyük imparatorluklar kurmuş bir milletin ahfadı idiler. Türkleri de deneye deneye tanımışlardı. Bizleri ne kadar sevip sevmediklerini söyleyemem ama kendilerine benzettiklerini "Başına buyuruk bir millet olarak tanımladıklarını ve yazdıklarını yakından bilirim. Avusturya'ya gelince onlar da bizileri pek ala tanırlardı. Eteklerini sallaya sallaya Türklerin Batı'ya yönelmelerine kendi akıllarınca engel olmaya gayret ederlerdi. *** Biz 1963'de AET'ye Ankara Anlaşmasını imzalayarak ortak üye olunca yine bugünkü gibi etekleri tutuşmuş telaşlanmışlardı. O tarihlerde (Avrupa Ekonomik Toplulukları-Şimdiki AB) nezdinde Büyükelçi Daimi Temsilcisi idim. Dışişleri Bakanı görevi yapan Belçikalı eski bakanlardan Jean Rey beni gevrek gevrek gülerek karşıladı. O kadar ki sebebini izah etmek zorunluğunu duydu. Efendim benden evvelki misafiri Avusturya Büyükelçisi imiş... Adam diyormuş ki: "Biz tarih boyu Avrupa'yı Türklere karşı her şeyimizi ortaya koyarak savunduk şimdi siz onları tam üye olmak niyeti ile ortak üye yaptınız. Bizlere gelince 'Yok dosyayı inceliyoruz. Ona buna sorduk cevapların gelmesini bekliyoruz' diyerek bizi savsaklıyorsunuz!" demiş. *** Avusturya Büyükelçisi savaş öncesi Anshluss şartlarını ve savaş süresince tutumlarını ya bilmiyor yahut tamamen unutuldu sanıyor olmalı idi. Biz bu minval üzerinde konuşurken Jean Rey bunun aramızda kalmasını rica ederken özel kalem müdiresini çağırdı. "Türkiye Büyükelçisi ile tamamen özel bir görüşme yaptık. Bunların kayıt dışı bırakılmasını ve asıl görüşmenin yeni başlamış sayılmasını isteyerek masasındaki kum saatini tersine çevirdi. *** O tarihlerde yalnız AET'de değil, diğer bakanlıklarda da usul ve âdet de böyle idi. Yabancı bir büyükelçi bakandan bir randevu talep edince "Ne kadarlık bir zamana ihtiyacımız olduğu ve gerekirse, yahut mümkün ise sorulurdu. Bu ikinci soruyu duymazlıktan gelerek tarafımızdan cari işler veya uyduruk bir cevapla yetinilmesini tercih edilirdi. Aslında bu pek de akıllıca bir tutum da sayılmazdı. Konuyu önceden söylemek belki randevuyu bir süre geciktirir ama cevap süresini yakınlaştırır, kısaltırdı. Avusturya sefiri ile o günkü rastlantının içeriğini ikimiz de bilir ikimiz de bilmezlikten gelirdik. İlişkilerimiz sonuna kadar hep dostane olarak devam etmişti. 3 Ekim müzakelerini erteletme gayretlerinin o zarif hanım sefireye yüklenmiş olduğuna neden ise üzülmüşümdür! *** Bundan sonra AB ile ilişkilerimiz ortak evimizin içinde cereyan edecek. 3 Ekim 2005 gecesi müzakerelerin bu kadar teferruatlı ve uzun olmasında bence de bir isabet vardı. Katılım müzakereleri bence sanıldığından çok daha kısa sürecektir. Bunda AB'nin ve Türkiye'nin hatta hatta bütün dünyanın sayısız faydası vardır! *** Bu sonucun alınmasında başta Hükümet Başkanı ve Dışişleri Bakanı, AB Genel Sekreterliği ve genelde bu işe gönül vermiş, umut bağlamış Türk diplomasisinin eski ve yeni mensuplarına gönülden şükran borcumuzu ifade ederken savaş sonrasında uluslararası politika tercihlerinde en doğrusunu seçen ve yürüten ileri görüşlü devlet adamlarımızdan Allah'ın rahmetine kavuşanların hepsini ve özellikle ilk başvuru cesaretini gösteren Başbakan Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu'yu fatihalarımızla anmakta kusur etmeyelim! Allah AB içindeki büyük Türkiye'yi daima muvaffak ve muzaffer eylesin!