ABD ile Entente Cordial mi? Yoksa Stratejik İşbirliği Ortak Vizyon Belgesi mi?

A -
A +

ABD'nin koyu renkli, açık kalpli, akıllı hanım Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Ankara'nın hem iç, hem dış politikada sıkıntılı bir dağınıklık, hatta kararsızlık geçirmekte olduğu bir dönemde, bir kuyruklu yıldız gibi semalarımızı ve dimağlarımızı aydınlatarak, arkasında üzerinde durulacak ışıklı izler bırakarak şöyle bir sıyırıp geçti!.. Ancak sonradan öğrendiğimiz bir istikamete uçarak ülkemizden ayrıldı! Halen öyle bir uluslararası siyasi ve ekonomik ve sosyal konjonktür içindeyiz ki her iki taraf için, yani hem Türkiye hem de Amerika Birleşik Devletleri bakımından bu ziyaret -iktidarda kim olursa olsun- ziyadesiyle faydalı olmuştur kanaatindeyiz. İlişkilerimiz "Seninle de, sensiz de olmaz!" noktasında mıhlanıp kalmıştı. Hem ikili hem uluslararası konjonktürde bu belirsizliği silmek, temizlemek zamanı gelmişti. C. Rice'ın, Gül'ün zarif protokollü daveti ve muhatabının buna hemen aynı zarafetle cevap vermesi aradaki bulanık havayı ortadan kaldırmak için sağlam bir zemin hazırladı. Umarım ki her iki taraf da bu değerli fırsattan gereği gibi faydalanmasını bilecektir. *** Bu ziyaretin, gazeteci ağzı ile "Perde arkası"nı aralayarak yapılacak tahliller ve tahminleri bir başka vesileye, yahut doğrudan erbabına bırakarak kalın çizgi ile şu gerçekleri rastgele sıralayalım ki ileride bir tanımlama yanlışı yapılmasın: 1-ABD eskilerin "Monroe Doktrini" diye andıkları "Burası Amerika'dır ne kendim başkasının işlerine karışırım, ne de kimsenin işlerimize karışmasına müsaade ederim!" Monroe ABD'si Birinci Dünya Savaşından sonra tarihe karışmıştır. İkinci Dünya Savaşında gücünü daha ziyade deneyen Amerika soğuk savaş döneminde özgür devletlerin ve demokrasilerin hâmisi ve havarisi rolünü benimsemiş, Sovyet Rusya'nın dağılmasından sonra ise "Rekabetler Savaşı" diye tanımlayacağımız şimdiki dönemde de dünyaya "Nizam vermek" hevesini sergilemektedir. Şimdilik rakipleri Rusya Federasyonu ve bir milyar üçyüz milyonluk nüfusu ile Çin ve dünyada nüfusu süratle artan Müslüman ülkeler vardır. ABD bu muhtemel rakiplerini önce "ikna" ile yola getirmeye çalışmaktadır. Başarır, başaramaz, buna dahlimiz olamaz! *** İlişkilerimizde bir noktayı gözden uzak tutmayalım. Amerika geçen asır başlarında Avrupa'ya indiğinde Türkiye'ye hayli uzaktı. Kürtlere verilmiş sözleri vardı. Bu yüzden 'Lozan'a engel olmak için çok çalıştı. Başarılı olamadı. Ama Türkiye'de o zamanlar dağlarda kabile ve aşiret hayatındaki Kürt kökenlileri de aklının bir köşesinde sakladı. Bu Kürt sempatisi baba Bush'un dönemindeki "Çöl Fırtınası" sırasında güçlendi. Şimdilerde oğul George Bush'un "Genişletilmiş Orta Doğu" tasarımında ABD'nin tek güvendiği unsur haline geldi. Bu durumda PKK konusunda ABD'den şimdikinden daha ileri bir tutum ve davranış beklemek bence beyhudedir. TSK bu sefer, seferber haline gelmiştir. Bu yarayı mutlaka ve mutlaka temizleyecektir. Yeter ki hangi mülahaza ile olursa olsun karşısına bir engel çıkarılmasın. Bizim içimizdeki düşmanı temizlemek bizim işimizdir. Düşman eğer sınır aşırısında sığınak buluyorsa onu orada da sıcağı sıcağına kovalamak ve yok etmek yine bize Birleşmiş Milletler Yasasının 51. maddesinin tanıdığı bir haktır! Bu hakkı kullanmak için kim olursa olsun kimseden izin ve icazet almaya gerek yoktur! Rice zaten bunu Abdullah Gül'e işrab etmiştir. Diplomasi literatüründe kadın ile arada bir benzerlik nüktesi yapılır. Anlatılması uzun ve dolayısı ile haftalık "Görüş" köşemize sığmayabilir. Biz kısa yoldan, kestirmeden gidelim. A. Gül ile Rice'ın konuşmalarnı TV'de izlerken ben neden ise bu fıkrayı hatırladım. Kusur ettik ise affola! *** Bu haftaki yazımı noktalarken koyduğum başlığın da kısa bir izahını yapmak istiyorum. Uluslararası ilişkilerde yol gösterici bir belgenin bulunması hiç olmamasından iyidir. Bu bakımdan iki ülke arasında bir "Ortak Vizyon" belgesi imzalanması fikrini alkışlıyorum. Bunda değerli diplomatlarımıza çok iş düşecektir! *** Efendim 2. Dünya Savaşı sonlarında sıra Potsdam Konferansına gelince yapılan İngiltere seçimlerinde hiç beklenmedik bir sürpriz oldu. Koskoca Churchill yanında erkek moda dergilerindeki kadar zarif, eden gitti. Yerlerine İşçi Partisi Başkanı Atlee ile Londra Liman İşçileri Sendika Başkanı Dışişleri Bakanı olarak, E. Bevin geldi. Potsdam'da "ganimet paylaşımı" bitirilemedi. Hikayesi ve Türkiye bakımından önemi eğer Allah kısmet ederse bir başka sefere. O sıralarda Fransa'da geçici hükümet başkanı olan General De Gaulle İngilizlere çok dargındı. İki ülke arasında bir asırdan bile geçmişe dayanan bir birliktelik ve adına "Antant Kordiyal" denilen belli belirsiz bir hayat tarzı vardı. Aradaki bu soğukluğu gidermek için İngiliz Diplomasisi başlarına konan yeni bakan Ernest Bevin'i ilk dış seyahatini Paris'e yaptırarak aradaki soğukluğu gidermek istediler. Londra Liman Hamalları Sendikası liderliğinden Foreign Office'e yerleşen yeni bakan nihayet razı oldu. Bindiği feribot Dunkerk Limanına yaklaştığı sırada aklına geldi; "Haydi getirin Fransa ile anlaşmaları da bir göz atayım!" dedi. Diplomatlar arasında bir telaş başladı. Arada hiçbir anlaşma olmadığı meydana çıktı. Yeni Bakan "aramızda bir anlaşma bile olmayan bir ülkeye ayak basmam!" diye bağırdı çağırdı. Sonunda rıhtımda bekleyen Fransız Hariciye Nazırı gemiye çıktı. Hemen oracıkta sonradan "Dunkerk Anlaşması" diye anılacak anlaşmayı imzalayıverdiler. Kıssadan hisse çıkarmak yöneticilerimizden çok sayın okuyucularımıza düşecektir!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.