ABD ile ilişkilerimize bir kurt düştü!..

A -
A +

(Eski bir halk ezgisi) "Yer beni yer beni, bir kurt düştü yer beni, bu derdimden ölür isem kabul etmez, yer beni!.." ABD ile o güzelim "Al Gülüm, Ver Gülüm" ilişiklerimize, şimdiye kadar var olduğunu sandığımız, ekonomik ve Stratejik ortaklıklarımıza sanki birilerinin nazarı değdi. ABD Türkiye'nin de katılımı ile tasarladığı Kuzey Irak'tan ikinci bir cephe açmak tasarısından neden ise vazgeçti. Bu varsayımla ülkemize getirdiği malzeme techizat ve uzmanları toparlayıp ayrıldı!. 21 Mart 2003 gecesi sabaha karşı Bush'un kısa ve sinirli bir açıklaması ile 2. Irak savaşı İngiltere'nin de katılımı ile başlamış oldu. Irak'a karşı amansız ve insafsız bir saldırı bütün hışmı ve haşmeti ile hâlâ devam ederken Saddam'ın sanılmadık bir mukavemeti ve sivil halkın direnmesi dünya kamuoyunun bütün dikkatlerini üzerine topladı. İkinci Irak savaşı ile birlikte ABD ile ikili ilişkilerimize bir gölge düşer gibi oldu. Kuzey cephesinin açılması, ABD askerinin limanlarımız ve hava alanlarımızdan faydalandırılması yanında ABD askerlerinin, Türkiye'de konuşlandırılması konusu Washington ve Ankara arasında karşılıklı görüşme ve üst düzey temas ve görüşmelerin birden yoğunlaşmasına neden oldu. Bu arada tezkere mezkere derken diplomatik teamüllerin dışına taşıldı şurada burada, yapılan müzakereler, karşılıklı kalabalık, ziyaretler, yoğun ve uzun bir telefon trafiği, ABD sefirinin görülmemiş işgüzarlıkları arasında konunun aslı esası sanırım unutuldu. Diplomatik usul ve kaidelere ters düşen karşılıklı asabi açıklamalar konuyu asıl yörüngesinden çıkardı. Ortalığa kalın ve kasvetli bir sis perdesi çöktü. Sonunda ABD iki cepheli A planından vazgeçti. Kuzey Irak'ı, kimilerinin vehim ve ilhamı ile dostları Kürtlere bıraktı. Güney'den başlayan B planına geçti. Basra körfezinin tuzaklarına takılmasına rağmen Bağdat'a doğru kör topal ilerlemeye başladı. Kuzey Irak'ı kendisine bağlı sandığı Kürt gruplarının güvenilmez güvencesine emanet ederek inanılmaz ölçülerde dengesiz ve insafsız bir savaşa acımasızca daldı!.  Türk Askerinin kendi güvenliği ile beraber muhtemel bir göç akınını sınır ötesinde önleyebilmek gayretlerini akim bırakacak tarzda en yakın müttefiki Türkiye'yi aklınca cezalandırmak istedi.. Böylece İngiltere ve kadir bilmez, nankör Kürt liderleri Talabani ve Barzani'nin de gayretleri ile ilişkilerimize aslında öldürücü olmayan ama geçici de olsa karşılıklı moral bozucu bir Virüs düşmüş oldu. Bu Kürt virüsünün cinsini, tabiatını biz Türkler gayet iyi biliriz. Bin yıldır onunla birlikte ve iç içe haşir neşir, birlikte yaşarız. Bünyemiz mukavemetlidir. Zaman zaman yabancı etkenlerin kaşıması ve desteği ile sağlığımızı tehdit edecek durumların ortaya çıkması halinde tedavi metod ve ilaçlarını da iyi biliriz!.. Osmanlı çok uluslu bir Devlet anlayışı içinde yönetilirdi. Çaldıran seferinde mahalli Kürtler Yavuz Sultan Selim'in yanında yer aldılar. Selim de onlara Timar ve Zeamet uygulamasını bahşetmişti. Mustafa Kemal Atatürk "Ne mutlu Türküm diyene" vecizesi ile vatandaşlar arasında akla gelebilecek her türlü ayırımı kaldırdı. Milli Mücadelede Erzurum kongresine katılanların ünlü fotoğrafını hatırlayınız: Atatürk'ün sağında Kürt temsilcisi Dilab Ağa vardır. Cumhuriyet döneminde Türk-Kürt ayrımı asla yapılmamıştır. Şu 80 yıllık döneme bakınız göreceksiniz: Milletvekili, Komutan, Kaymakam, Vali, Bakan, Başbakan hatta Cumhurbaşkanı bile olduklarını göreceksiniz!. Gerisi yalandır, dolandır. Şurada burada olayların hepsi bu yalanların ve bencil ihtirasların, yabancı kışkırtmaların eseridir! PKK ve sinsi kuyruklarının durum ve tutumları bunun en yakın örnekleridir. Türk askeri, 1991 çöl fırtınası savaşından beri Kuzey Irak sınırında ve teyakkuz halindedir. İkinci bir muhtemel göç hareketini bu sefer sınırlarımızın ötesinde karşılamak kararındadır. Aynı zamanda PKK artıklarının yine muhtemel melanetine engel olacaktır. Ayrıca orada Türkler Türkmenler yaşar. Sayıları kürtlerden de fazladır. Onların her türlü güvenliklerini ve ülke kaynaklarından her Iraklı gibi eşit faydalanma haklarını desteklemek elbette biz Türkler'in görevidir. Bunu mutlaka yapacağız!. Bunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın! Kimse de bizi muaheze etmeye hatta ABD ilişkilerine gölge düşürecek ölçülerde yalan ve dolanla araya nifak sokmaya kalkışmasın!.. Asabi Başkan Bush ile şaşkın Başbakan Tony Blair'in sürüklendiği anlamsız savaş her ikisine de ibret olacak bir perişanlık içinde ağır aksak uzamaktadır. İkisi de dünya kamuoyunda şimdiye kadar tarihte görülmedik bir prestij kaybına uğramışlar yıpranmışlardır. Sonunda belki bize dönmek zorunda kalacaklardır. Vakti ile Bağdat valiliğine atanan Ziya Paşa için Şair Eşref'in söylediği: "Zib'ü fer vermek için gittiler Bağdat'a, ama baa de harabül Basara!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.