Bizim için ikisi de birbirinden önemli.. Washington ziyareti çok ses getirecek. Dönüş yolunda kısmet olursa ondan daha rahat bahsederiz. Şimdilik birincisinden başlayalım! İkisinin de aralarında bağlantı var. *** İnsanlarda ve tüm yaşayan mahluklarda olduğu gibi ekonomik, politik ve sosyal toplum ve kuruluşlarda da zaman zaman çeşitli rahatsızlıklar ve hastalıklar olur. Bunları normal karşılamak lazımdır. Kimi ateşli, kimi ateşsiz, kimi ani kimi uzun süreli kronik olur! İlerleyen tababet ve bilimsel alanda hepsine ya önleyici yahut da tedavi edici çareler aranır durur. Günümüzde bu konuda akıl almaz ilerlemeler kaydedilmiştir. Dünya nüfusunun inanılmaz ölçülerde artmasının bir nedeni de bu alanlardaki ilerlemelerdir! Bütün hastalıklarda olduğu gibi her türlü toplumsal arızalarda en önemli ve öncelikli olanı teşhistir. Doğru teşhis tedaviyi kolaylaştırır. Bulaşıcı ise sirayeti önler! Geçen 29 Mayıs'ta Fransa'da ve üç gün sonra da Hollanda'da patlak veren arıza bize göre sadece politico-social bir travmadır. AB'nin 6 kurucusundan ikisi Fransa ve Hollanda referandum niyetiyle kafalarını taşa çarpmışlar ikisi de beyin sarsıntısı geçirir gibi çevreyi ve geleceği bulanık görmeye başlamışlardır. Bereket ki ikisinin de kafa tasları sağlammış.. Tedavisi kolaydır. Hangi doktora ve uzmana gitseniz aynı şeyi söyleyecektir. Hasta bir müddet ışığa karşı perdeleri kapayacak, okumayacak yazmayacak ve karanlıkta istirahat edecektir! Teşhis ve tedaviyi kendimize göre özetledik ama AB Anayasasının onaylanması için yapılan referandumlarda yol arızalarını, hendeklerin, tümseklerin, kösteklerin neler olabileceği hakkında herhangi bir düşüncemizi arz edemedik. Doğru veya yanlış ne düşünüyor, ne tahmin ediyorsak müsaadenizle onu yazacağız. Bize göre bu oy verenin olumlu oy isteyene, ve ne için istenmiş ise ona yönelik bir karşı koyma iradesidir. Sayın Ecevit'in kulakları çınlasın, hep sağlık ve afiyet üzerine olsun! Bu iki referandumun oluşturduğu travma onun çok sevdiği, özenip de bir türlü gerçekleştiremediği "Öz Yönetim" piramidinin tersine dönmesi gibi bir şey niteliğinde sayılmalıdır. "Yönetilenler Tabanda, Yönetenler Tavanda!" anlayışının tersi bir nazariyenin dünyaca meşhur bir ideoloğu olan o gerçekten olağanüstü bir zeka ve olgunluktaki Edvard Kardelj adındaki o değerli zatı, o günlerin başbakanı olan Sayın Ecevit ile Brioni adasındaki Devlet Malikanesinde birlikte ziyaret etmiş, eşlerimizle beraber "informal" bir yemek yiyerek uzun boylu sohbet etmiştik. Müdavim doktorların yanında ABD Başkanının gönderdiği bir uzmanın da nezaretinde; dünyada son günlerini yaşayan Edvard Kardelj bize kendi teorisi hakkında çok şeyler anlatmaya çalışmıştı. Öz Yönetim sisteminin "her bedene uyacak bir konfeksiyon metaı olmadığını tekrarlıyor, kendilerinin de her gün sistem üzerinde rötuşlar yapmak gereğini duyduklarını ilave ediyordu. Avusturya, Macaristan İmparatorlarının şahane yazlık malikanelerinin bulunduğu bu ada o tarihlerde üst düzey Yugoslav yöneticilerin yanı sıra Bağlantısız Ülkeler grubu yöneticilerinin de ikamet ve eğitimlerine tahsis edilmiş bir asude istirahat ve mümarese adası halinde idi. Fransa ve Hollanda'da yapılan iki referandum sonucu neden ise bana ilk olarak bu anıyı çağrışım yaptı. Gayet mükemmel Fransızca konuşan karı koca Edvard Kardelj'ler ile çok tatlı bir sohbetimiz ve karşılıklı sempatimiz oluşmuştu. Bayan Kardelj bize istediğimiz zaman ziyaretlerine gidebileceğimizi ve haber verirsek bizi aldıracaklarını söylemişti. Kısmet değilmiş kocası vefat etmeden biz Meksiko yollarından Ankara'ya dönmek durumunda kalmıştık. Referandumda hayır oyları ona karşı değil, şuna karşı değildi yorumları hayaldir, beyhudedir. Gerçek olan onca propanganda ve yalvar yakarışa rağmen halkın çoğunluğu oylarını yönetenlerine karşı ve AB aleyhine kullanmıştır. XVI. Louis halka karşı "L'Etat Ç'est Moi! Devlet Benim" demişti. Fransız ihtilalinde devletin halk olduğu meydana çıkacaktı. AB kavramını oluşturan 6 devlet vardı. İngiltere yan çizmiş kıvırmış, adasına çekilmişti. 1963'ten sonra çok uğraştı. Ancak De Gaulle'ün Colombey köyünde inzivaya çekilmesinden sonra içeriye kapağı atabilmişti. İngiltere'nin zaten anayasa ile pek arası yoktur. Sözlü Magna Chartta'sından başka yazılı hiçbir anayasası yoktur. Referandum travmasından sonra kendisininkini rafa koyarak eski muhteşem inzivasına (Splendid İsolation) çekildi. *** Başbakanın ABD ziyaretinde "Tezkere-Mezkere" konusu komplekssiz ortaya konulmalıdır. Türkiye, Parlamenter bir Demokrasi ile yönetilmektedir. Karar Parlamentonundur. Bunda ne ABD'nin alınganlık göstermesi ne de bizim herhangi bir gocunmamız söz konusu olmamak gerekir. Konjonktür ve şartlar neyi gerektiriyorsa o yapılır! ABD'nin bizi AB yolunda desteklemesi normaldir, akıl yoludur. AB içinde olmamız onun da çıkarınadır. Bizim AB içinde olmamız ise olmazsa olmaz bir şarttır!" Zira ne ABD Türkiye'nin desteği olmadan Orta Doğu'da rahat kalabilir, ne AB Türkiye olmadan kendini savunabilir! Bu denklemi her iki muhatabımıza da açıkça anlatabilmeliyiz.! Bunun için de AB'de referandum travması sarsıntısının sona ermesini bekleyeceğiz ama, ABD ziyaretinde Başbakan Erdoğan Başkan Bush'a desteğimizin ölçüsünü ve tam olarak beklentilerimizi (PKK dahil) açıklıkla anlatabilmedir! Sayın Erdoğan'nın bunu açıklıkla yapabileceğine inanıyorum! Not: Bu yazı Erdoğan-Bush görüşmesinden önce yazılmıştır.