Ben Afganistan'ı ve Afganları severim. 1930'lu yılların başlarında Atatürk'ü ziyarete gelen Afgan Kralı Amanullah Han'ı ve eşi Kraliçe Hidayet'i hayal meyal hatırlarım. Bu ziyaretten sonra Türk okulları Afganistan'dan gönderilen seçme talebeler ile dolmuştu. Hiçbirinin şimdiki Taliban ile uzaktan yakından bir benzerlikleri yoktu. Hem Galatasaray'da hem de Mülkiye'de Afganlı sınıf arkadaşlarım vardı. Aradan çok zaman geçti. 1970'li yılların ortalarında Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile birlikte Kâbil'e resmi bir ziyarete gitmiştik. Askeriyenin tahsis ettiği bir Wiscount uçağı ile İran üzerinden Afganistan'a gitmek kolay olmuştu ama, etrafı sarp dağlarla çevrili çukur bir çanak konumundaki Kâbil üzerinde döne döne irtifa kaybederek meydana inmemiz bir hayli zor ve tehlikeli olmuştu. O sıralarda Zahir Şah bir darbe ile tahtından indirilmiş, yerine oturtulan amca oğlu Davut Han Afgan Cumhuriyeti'ni ilan edivermişti. Çağlayangil'in dostu olan bu zatı komünistler de destekliyordu. Bizi dört gün süre ile sarayda misafir etmişti. Siyasi İşler Genel Müdürü Necdet Tezel ile Ekonomik İşler Genel Müdürü olarak ben Bakan'a refakat ediyorduk. Ne için gittiğimizi de pek anlamak mümkün değildi. Zira yapabileceğimiz bir iş yoktu. Çağlayangil, Davut Han ile tercümansız daha kolay anlaşıyorlardı. Ne siyasi ne de ekonomik bakımlardan bizlere bir iş düşmemişti. Ama Ruslar ve Afgan komünistleri kuşkulanmış olmalı idiler. Nereye gitsek peşimizden adamlar geliyordu. Bizden sonra bir komünist darbesi oldu ve Davut Han idam edildi. Arkasından 1979'da Sovyetler Afganistan'ı istila ettiler. Bu ziyaret sırasında tanıdığımız eski istihbarat şefi Necibullah iktidarı ele aldı. Davut Han'ın pek yakını durumunda idi. Meğer Sovyetler'e daha bir yakın imiş... Bizlere de çok yardımcı olmuştu. Allah bizi korumuş!.. Rusların Afganistan'a yerleşmeleri pek de kolay olmadı. "Mücahidin" adı altında faaliyet gösteren Mukavemet hareketinin Birlikleri Ruslara kök söktürdü. Pakistan'dan her türlü yardımı kolayca sağlayabiliyor, orada eğitim görüyorlardı. Taliban adı da oradan geliyordu. Nihayet Ruslar 1989'da Afganistan'dan çekilmek zorunda kaldılar. Mucahidin birlikleri de Kâbil'e hakim oldular. 1994'te Mucahidin birlikleri Pakistan'ın da yardımı ile "Taliban" adı ile örgütlendiler. Devlet kurmak isteyen Taliban, Pakistan ve Suudi Arabistan'dan büyük destek gördü. Giderek güçlendi. 1996 Eylülünde Taliban Birlikleri Kâbil'e girdiler. Necibullah idam edildi. Ülkede korkunç bir iç savaş başladı. Talibanların sivil halk üzerinde Zulüm ölçülerine varan taassup ve tahakkümü halkı bizar edecek ölçülere varınca halk ve özellikle silahlı aşiretler ayaklanmaya başladı. Yaşam umudunu yitiren ve yeterli maddi imkânlara da sahip bulunanlar neresi olursa olsun, ama daha çok Batı Avrupa ülkelerine doğru göç yollarını aramaya başladılar. Ülkede iki yıldan beri süren kıtlık göçü daha da güçlenirdi. Zorunlu olarak güçlenen bir de uyuşturucu ticareti oldu. Asya'dan Avrupa'ya bütün yollar Türkiye üzerinden geçer. Bu da Afgan olaylarının bize yansıyan en olumsuz tarafı oluyordu. Şimdilerde uyuşturucu kaçakçılığının yerini insan kaçakçılığı almış gibidir. En son ve acıklı örnek, geçen hafta bir koster gemisinin ambarında kadın erkek, çoluk çocuk beşyüz insanın yakalanması oldu. Ülke düzeyinde örgütlenmiş bulunan Taliban rejimini, Pakistan hemen ve resmen tanımış ve her türlü desteği bütün uyarılara rağmen hâlâ sağlamaya devam etmektedir. ABD bile Taliban'a başlangıçta destek verdi, sonraları ABD düşmanı Suudi Arabistanlı dünyanın en zengin teröristi Usame bin Laden'in Taliban arasında yuvalanarak ABD Sefaretlerine saldırılar düzenlemesi üzerine durum değişti. ABD Taliban'a karşı tutumunu sertleştirdi. Afganistan'daki Taliban rejimine karşı zecri tedbirleri ve ambargoyu yürürlüğe koydurdu. İki seneden beri kuraklık ve kıtlık çeken Afganistan halkı Taliban rejiminin eziyetlerinden daha fazla ıstırap ve açlık çekmeye başladı. İnsanlar yerlerini yurtlarını terkederek Batıya doğru göç etmeye başladılar. Kanunsuz göç, insan kaçakçılığını başlattı. Türkiye, Asya'dan Avrupa'ya giden yolların bağlantı noktasındadır. Şimdiye kadar kanunsuz ne varsa hep bu yoldan geçmeyi denemiştir. Kaçak insan taşıyıcıları şimdilerde eskinin kaçak uyuşturucu simsarlarının yerini almaya başladı. Geçen haftalardan birinde Kocaeli'nin Darıca'sından kum taşıyan gemiler arasından hurda bir koster gemisi Pendik önlerinde güvenlik görevlileri tarafından durduruldu. Ambarlarından çoğu Afganlı olmak üzere Doğu ülkelerinden kadın erkek, çoluk çocuk 500 civarında insan çıktı. Bu, Afganistan'daki Taliban zulmünü olduğu kadar günümüzde Dünyanın bir insanılk ayıbını da yansıtması bakımından gerçekten çok çirkin bir görüntüyü bir defa daha gözler önüne sermiş oldu. Taliban lideri Molla Ömer Kâbil'den değil de dağlardan veya daha çok Kandahar'dan ülkeyi en iptidai biçimde yönetiyor. Eskiden "Şura" adını verdiği bir mollalar topluluğu Danışma Meclisi görevini görürdü. Molla Ömer bunu da dağıttı. Şimdilerde yedi sekiz kişilik bir ulema grubunu etrafına toplamış durumdadır. Bunların yaşlarının da 80-90 arasında olduğu söyleniyor. Halk bizar, pişman ve her bakımdan perişandır. Taliban rejimine karşı isyan ve infial içindedir. Çözüm, kanımızca yine kendi aralarından çıkacaktır. Fırsat ve vakit bulursak bu acıklı konuya avdet edeceğiz.