Afganistan, hem doğa, hem insanları bakımından renkli parçalardan oluşan yamalı bir bohça gibidir. Yüzölçümü bizimkine yakın, nüfusu ise bizdekinin dörtte biri kadardır. Tarihteki ünlü "İpek Yolu"nun üzerinde olduğu için yol geçen hanı gibidir. Çeşitli istila ve işgallere uğramış, her seferinde bir hal ile kurtulmasını bilmiştir. Dini inançları bakımından değilse bile etnik çeşitleme, ve bundan kaynaklanan feodal bir yönetim tarzına ve sistemine sahiptir. Afgan dili, Farsça başta olmak üzere sınır komşuları Özbek ve Türkmen Türkçelerinin bir karışımı sayılır. Çeşitli hanlıklar, aşiret ve beyliklerin dilleri, lehçeleri birbirinden farklı olsa bile yer yurt, vatan ve millet kavramları, anlayışları birdir. Bunlar söz konusu olduğunda en son "Kuzey İttifakı" örneğinde olduğu gibi aralarında hemen birleşiverirler. Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu'da milli mücadeleyi başlattığında İngiliz işgalindeki Afganistan'a her bakımdan örnek olmuştu. Afgan mücahitleri ile temas halinde idi. 1921 yılında TBMM Hükümetinin Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşek başkanlığındaki Türk heyeti yardım sağlamak üzere Moskova'ya gittiğinde otel salonu, kimileri kravatlı, kimileri kravatsız ama hepsi astragan kalpaklı adamlarla dolu idi. Kravatlı olanlar Türk, olmayanlar ise Afganlı idiler. Aynı amaçla Rusya'ya gelmişlerdi. Milli mücadeleleri için yardım arıyorlardı. Kalpaklılar, aralarında çabuk anlaştılar, kaynaştılar. Hemen oracıkta bir dostluk anlaşması imzalayıverdiler. TBMM'nin yabancı bir ülke ile imzaladığı ilk anlaşma budur. Bu olayı orada izleyen Fransız Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Franklin Bouillon, maceralı bir çatana ile İnebolu'ya oradan da çoğu zaman ineklerin çektiği bir otomobille Ankara'ya Mustafa Kemal'in huzuruna çıkıp ünlü 1921 anlaşmasını imzalayacaktı. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye'ye gelen ilk Devlet Başkanı, Afgan kralı Amanullah Han olmuştu. O tarihlerde ülkelerinde milli mücadele içinde bulunan bir de Arnavutluk'ta Ahmet Zogo vardı. Mustafa Kemal Atatürk, her ikisine de ülkelerinde Cumhuriyet kurmalarını tavsiye etmişti. Amanullah Han Afganistan'ın özel durumunun o tarihlerde buna müsait olmadığını anlatmış, Ahmet Zogo ise Cumhuriyet sözü verdiği halde kendisini kral ilan edivermişti. Mustafa Kemal buna çok kızmış "Bir daha bana Zogo'dan bahsetmeyin!.." diyerek ilişkisini kesmişti. Buna karşılık kendisini ziyarete gelen Amanullah Han ve karısı Hidayet hanıma çok yakınlık göstermişti. Afganlıların Türk okullarında okutulması, askerlerin subayların Harbiye'de eğitilmesi, Afganistan'da mülki ve askeri teşiklatın düzenlenmesi o günlerin yadigarıdır... Efendim, günümüzün Afganistan dramını, macerasını anlatmak için masaya oturduk, lafın önünü alamadık. Kusura bakmayınız. Afganistan'ın dramı anlatmakla bitmez. Dram henüz tamamlanmadan başını ABD'nin çektiği Batı'nın yardım ve yeniden yapılandırma macerası başladı. Türkiye bu macerada fevkalade aktif bir rol almak sevdasında ve kararında idi. Daha ilk günden ABD'nin yanında yer aldık. Asker yollamak için hazırlıklara başladık. Az olsun öz olsun dedik!.. Florida'daki Amerikan-İngiliz karargahına güçlü bir irtibat heyeti yolladık. Herkes kabul ve takdir etti ki dramın halline, çok faydalı olduk. Afganistan'da havadan bombalama nisbeten kısa sürede başarıya ulaştı. Taliban kaçtı toz oldu. Usame ile Molla Ömer hâlâ aranır durur. BM toplandı. Orada düzeni sağlamak üzere belirli ülkelerin askeri birlikler yollamalarını kararlaştırdı. Ama bunlar "Mavi Bereli" yani BM görevlisi değil kendi ülkelerinin bayrakları ve sorumluluğu altında bulunacaklardı. Masraflar da BM değil, asker gönderen ülkeler tarafından ödenecekti. Bu ekonomik krizler dizisinde bu ülke böylesine bir masrafa tahammül edebilir mi idi? Bunu kimse düşünmek bile istemedi. Komuta İngiltere'den sonra güya Türkiye'de olacaktı. Maceradan işte buradan döndük. Afganistan'da iş başına gelen hükümetin askerden ziyade yeniden yapılanma için paraya ihtiyacı vardı. En çok veren de Almanya idi. Komuta onda olacaktı. Yeni bir "Drang nach osten!" macerası ufukta hayal meyal sezilir oldu. Avrupa Birliği bunun akıbetine katlanmak zorundadır. Katlanacaktır. Burada Mehmet Akif'i rahmetle anıyorum: "Tarih bir tekerrürden ibarettir diyorlar.. İbret alınsa idi eğer Tarih tekerrür mü ederdi?.." Efendim macera devam ediyor ama yerimiz kalmadı, bir başka sefere inşallah.