Alfabesini bilmeden, öğrenmeden AB'nin romanını okumaya çalışıyoruz ve sonunda ona körkütük aşık olup "Desti izdivacına" talip oluyoruz. "Zengin evidir, iç güveysi girer hiç olmazsa rahat bir koltukta otururuz" diyoruz. Önce hoşlanıyorlar, sonraları ise nedense horlanıp, aşağılanıyoruz, sonunda Helsinki'de nişanlanıp aday oluyoruz. Müstakbel ortak hayatın şartları, çeyiz sandıkları ve muhteviyatı üzerinde yazılı sözlü tartışıyoruz. Daha gerdeğe girmeden arada karşılıklı dedikodular, alınganlıklar, anlaşmazlıklar ortaya çıkıyor. Kız tarafını bilmem ama biz çok üzülüyoruz. Arada konu ile ilgili onların sevimsiz bir adamı var. Kendisini şahsen tanımam ama gazetelerdeki sırıtkan portrelerine bakınca dört köşe, kadavra kafalı, azı dişlerine kadar sırıtkan, geri zekalı biri gibi görünüyor. Seçimlere gider ayak, gerekli bütün hazırlıkları yapmış, Kopenhag Zirvesi'nden haklı olarak düğün tarihi ve takvimini beklemeye başlamıştık ki bu zattan yetkisiz, yakışıksız, maksadını aşan bir açıklama geldi. Sokaktaki vatandaştan Çankaya'daki Sezer'e kadar herkesin kafası attı.. Herkes bildiği dilden dilediğini, düşündüğünü söyledi. Cumhurbaşkanımız BM Zirve toplantısı için halen bulunduğu Johannesburg'da komisyon Başkanı Romano Prodi'ye serzeniş ve şikayette bulundu. İnfiali doğru, adresi yanlıştı. Asıl şikayet ve karar mercii Komisyon değil Konsey olmalı idi. Umarım Aralık ayında Kopenhag'da yapılacak. Zirve Konseyi'ne bizzat katılır ve halimizi en yücelerden Avrupa Birliği Dönem Başkanı ve üyeleri devlet ve/veya hükümet başkanlarına anlatır. Efendim yukarıda BM dedik, ardından AB dedik. Aralarında benzer taraflar olmakla beraber alfabeleri ve dolayısı ile şecereleri değişiktir. İkisi de savaş sonrası ürünü, beş on yıl aralıkla ortaya çıkan çok uluslu yaratıklardır. Birincisinin 'ebe'leri arasında idik anasını babasını biliriz. Dolayısıyla bir bakıma süt annesi, kurucusu sayılırız. İkincisi yani Avrupa Birliği beş on yıl sonra dünyaya geldi. 1957 tarihinde Roma'da kilise avlusunda bulunduğu sıralarda anası babası pek bilinmiyordu. O zamanın tabiri ile "Umzastung kinder=İşgal çocuğu" diye tanımlanırdı. Anası hâlâ bilinmez, ama kız, boy pos verip, güzelleşince babalık iddiasında bulunanlar birden çoğaldı. Altışar aylık dönüşümlü babalık sistemi bu yüzden kabul edildi. Şimdiki Baba yıl sonuna kadar Danimarkalıdır. Gelecek yıla kadar anahtar ondadır. Danimarka'yı ve Danimarkalıları çok eskilerde savaş sırasında Alman işgali altında iken gencecik bir diplomat olarak tanımıştım. Almanya'nın Atlantik'e uzanan bir burnu gibidir. Ama çok farklıdır. Hitler'in SS'leri burada sessiz, protestosuz ama soğuk karşılanmıştı. Bu durumdan yakınan Alman generaline yaşlı Danimarka Kralı Haakon, tıpkı bir Pergünt gibi cevap vermiş: "Nasıl olur. Ülkemize girerken Danimarkalı kızlar ellerinde çiçeklerle size şarkılar söylemediler mi? Üzülmeyin bunların hepsini buradan ayrılırken yapacaklar, hatalarını telafi edeceklerdir!.." 3 Kasım seçimlerinden sonra umarım bizler de AB'ye karşı hatalarımızın hepsini tamir edecek, AB alfabesini ezberleyecek muhataplarımızı daha iyi seçebileceğiz. Şimdilik şu kadarını tekrarlayalım. Tekrarlayalım diyorum, zira bu köşede pek çok defa yazmış, anlatmaya çalışmıştık. AB'de karar verme, kabul veya reddetme mercii ve makamı üye ülkeler Dışişleri Bakanlarından, daha sonraları da Devlet ve/veya Hükümet Başkanlarından zirvelerde oluşan Konsey'dir. Bir Başkan (Prodi) ve yirmi komiserden oluşan Komisyon ise AB'nin ücretli (Ketebe) sınıfını oluşturur. Karar verme yetkisi yoktur. Sadece Konsey'in verdiği görevler çerçevesinde incelemeler yaparak teklifler sunmak, sonra da Konsey tarafından alınmış kararların tebliğ ve uygulamalarına bakmak yetkisi vardır. Dolayısı ile Günter Verheugen'in bilmiyorum hangi kompleks veya kuyruk acısı ile yaptığı yersiz ve yavan açıklama sadece bir yetki tecavüzü değilse düpedüz bir şımarıklıktır. Hangisi olursa olsun tarafımızdan kabul veya tecvizi mümkün değildir!. Bunun böyle bilinmesini sağlamak, şimdiki halinde bile olsa, Hükümetin görevidir. Altını çizerek açıklamak istediğimiz bir başka husus da Cumhuriyet tarihinin belki bu en kritik seçimlerinde AB konusunu ne amaçla olursa olsun bir propaganda vesilesi yapmaktan titizlikle kaçınmakta herkes için sayılamayacak kadar çok faydalar vardır. Ben şahsen Verheugen'in münasebetsiz açıklamasını seçimlere bir dış müdahale olarak değerlendiriyor ve kınıyorum!..