Başbakan Amerika seferinden zamanında döndü. Atatürk Havalimanı'nda verdiği beyanatında medyadan öğrendiklerimizden fazla bir şey söylemedi. Besbelli ziyaretinden memnundu. İki ülke arasındaki bulutlar dağılmış ilişkiler eski rayına oturtulmuştu. Artık zaman, konuşmaktan ziyade iş yapmak zamanı idi. Ama ne de olsa kamuoyu, daha fazlasını bekliyordu. ABD ziyareti ve Erdoğan-Bush, ocak başı sohbetleri, ziyarete sonradan katılan Dışişleri Bakanı Gül'ün Powell ile yaptığı görüşmeler ve sonuçları hakkında ilk ağızdan daha somut bilgiler beklemekte idi. Hatta Hükümet bu konuda muhalefete ve daha da iyisi parlamentoya bilgi verebilmeli idi. Zira bu ziyaret zamanlaması ve içeğiri bakımından ülkelerimiz ve özellikle bizim dış politikamızı uzun bir süre etkileyebilecek ve damgasını vurabilecek nitelikte idi. *** Ziyaret hakkında ilk ve genel izlenim bunun zamanında yapıldığı ve elde edilen sonuçların genelde şu sıkışık zamanda elde edileceklerin en iyileri olduğu yolundadır. Ziyaret her iki taraf için de ABD'de Başkan seçimlerinin (kasım ayında), bizde ise önümüzdeki mart ayında yapılacak mahalli seçimlerin kıskacı altında yapıldı. Hem misafir hem ev sahibi için her iki seçim de çok önemli bir faktördü. Yakın günlere kadar Georges W. Bush ikinci dönem başkanlığı için gayet rahat görünüyordu. 11 Eylül 2002 terör saldırısına karşı giriştiği harekat hem Afganistan'da hem Irak'ta başarılı görünüyordu. Üstelik rakibi Demokrat Parti henüz adayını bile belirleyememişti. Hâlâ da belli değildir ama artık Senatör Kerry'nin ismi güçlü aday adayı olarak ortaya çıkmış ve Bush'un popülarite endeksi hafif gerilemeye başlamıştır. Erdoğan'ın AKP hükümeti için de durum pek farklı değildir. Beklenmedik şiddette bir kış fırtınası mahalli idarenin aczini ortaya koymuştur. Yapılacak seçimler de mahalli seçimlerdir. Alınacak sonuç, özellikle İstanbul ve Büyükşehir Belediye Başkanlıkları ne de olsa hükümeti yakından etkileyecektir. Özellikle belediye başkanlıkları ve genelde bu seçimlerde elde edilecek oy sayısının 3 Kasım genel seçimleriyle mukayese edilmesi kaçınılmaz olacaktır. AKP Hükümeti bunun olumlu veya olumsuz etkilerini taşımak durumundadır. Ya sevinecek ya yerinecektir!. *** ABD ziyaretinde iki konunun, Kıbrıs ve Irak konusunun başı çektikleri herkes tarafından bilinmekte idi. Ben takvim sayfaları arasına acele ile sıkıştırılmış müzakerelerden pek hoşlanmam. Çoğu zaman bu gibilerde en çok taviz veren neden ise biz oluruz!. Kıbrıs'ta sanırım daha fazla taviz vermeye hazır bir görünüşümüz var. Bence bu yanlıştır. Burada KKTC kadar belki daha fazla bir çıkar ilişkimiz var. Bu konunun hallinde neden ise gayreti hep ABD'den bekler olduk. Ne için AB'nin de üzerine hiç gitmiyoruz? Kıbrıs uluslararası hukuk gereği Türkiye ile Yunanistan'ın müştereken üyesi bulunmadıkları hiçbir uluslararası kuruluşa üye olamaz. Bu gerçeği adı Annan da olsa BM'nin nüfus kütüğüne bu hali ile kayıtlı bir özelliği hiçbir BM Genel Sekreteri görmezlikten gelemez. Öte yandan bu kısıtlama ile doğan bir ülkeyi AB'nin bünyesi içine almaması gerekmez mi idi? Bırakınız Kıbrıs, 1963 Ankara Ortaklık Anlaşması gereğince bizim Yunanistan'ın AB'ye katılmasına dahi itiraz hakkımız mevcut idi. Zira Avrupa Birliği Türkiye ve Yunanistan'ın ortaklığını bu iki ülkenin aynı zamanlama içinde tam üye olmalarını düşünerek hazırlamıştı. Hariciye Bürokrasisi bu hususu zamanın hükümetine açıkça hatırlatmıştır. Ama zamanın hükümeti çok bilir bir eda ile buna aldırış etmemişti. Haydi eskiler gaflet etti. İyi niyetli bir cömertlik sergilediler, bir verelim üç gelir diye düşündüler diyelim; şimdikiler olsun aynı hataya düşmemelidirler!. "Denenmişi bir daha denemek pişmanlık getirir" derlerdi eskiler doğrudur. Politikada önce vermek sonra karşılık beklemek diye bir şey yoktur!. Daha şimdiden görülüyor ki Yunan ve Rum tarafının böyle bir niyeti de yoktur. Çok eski değil daha on sene öncelerine kadar Almanya'nın birleştirilmesinden çekinenler benzeri bir AB kozunu ileri sürmekte idiler. Doğu Almanya'yı da AB'ye alırız. Bölünmüş Almanya birleşmiş olur diyorlardı. Berlin'in o çirkin duvarı biri bu yanda öbürü öbür yanda iki genç sevgilinin kavuşmak heyecanına dayanamadı, birden yıkılıverdi. Daha üç gün evvel Gorbaçov ile H. Kohl böyle olaylarda silah kullanmamak taahhüdü almışlardı. Kohl, Norveç Kralının resmi yemeğinde iken haberi alınca sabaha karşı Gorbaçov ile yeniden buluştu. İki Almanya AB'yi beklemeden birleşiverdi idi!..