Bağdat'ın bombalanması!..

A -
A +

Geçen hafta içinde bir gece yarısı sabaha karşı Bağdat havadan bombalandı. Bombaların körfezdeki üslerden veya savaş gemilerinden kalkan ABD ve İngiliz uçaklarından atılmış olduğu açıklandı. Askeri hedeflerin yanı sıra sivil bina ve tesislerin de zarar gördüğü, az da olsa ölen ve yaralananların bulunduğu ertesi sabah bütün dünya ajansları tarafından bildirildi. Olay, NATO ülkelerinden hiçbirine, özellikle Irak'ın sınır komşusu da olan Türkiye'ye ve Ortadoğu'da söz sahibi olmak iddiasını sürdüren Rusya'ya önceden bildirilmemişti. Bu ilk bakışta sebepsiz, habersiz ve ihtarsız hava taarruzu, genelde dünya kamuoyunda tedirginlik uyandırdı. Türkiye, hoşnutsuzluğunu açıkça ifade etti. Rusya sesini yükseltti. Fransa homurdandı. AB sessiz kalmayı tercih etti. Almanya baskıya dayanamadı. Gecikmeli de olsa, gevşek ve titrek bir dille "Çöl Fırtınası" şartlarının devam ettiğini söyledi. İngiltere, Beyaz Saray'ın yeni kiracısının arkasına saklanmayı tercih etti. Konu en çok bizi, Türkiye'yi ilgilendiriyordu. Körfez Savaşı'nı izleyen ambargo yüzünden 30 milyar dolar civarında bir zarara uğramış, Büyük müttefik ABD'nin hatırı için Bağdat'taki Büyükelçimizi geri çekerek ilişkilerimizi kandil ışığında sürdürmeye çalışmıştık. Aradan on yıl geçtikten sonra nihayet bir Büyükelçi atamış ve Sefaretimizin ışıklarını yakmıştık ki, oradan gelen ilk haber Bağdat bombardımanında ölen veya yaralanan kimsemiz olmadığını bildiren bir mesaj oldu... Bu, kuşkusuz sevindirici bir haberdi ama hiç de yeterli değildi.  Bunun nedenlerini kendimizce inceleyip irdeleyebilmek için tam masaya oturmuştuk ki, Cumhuriyet tarihimizde şimdiye kadar hiç görülmemiş şiddette ve nitelikte muazzam bir "POLİTİCO-PSYCHOLOGİQUE" bir bomba patladı. Devletin en yüce organları arasına girmiş olan "Milli Güvenlik Kurulu"nda Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında nahoş bir tartışma çıkmış, toplantı henüz başlamadan dağılıvermişti. Kimse ne yapacağını bilemiyordu. Geçmişte emsali yoktu ki, çaresi, reçetesi ona göre uygulansın! Başta IMF desteği ile hazırlanan ve yürütülen ekonomik istikrar programı olmak üzere ülke ekonomisi ve maliyesi bütünü ile yaz ortasında bostan arabasından düşen olgun bir karpuz gibi parçalanıp dağıldı. Borsa çöktü, dibe vurdu. Faizler % binli rakamların üstüne çıktı. Merkez Bankası'nın döviz rezervleri eridi. Derken tam o sırada (G20)'lerin İstanbul Toplantısı için Türkiye'de bulunan IMF Birinci Başkan Yardımcısı Ankara'ya koştu. Ne konuşuldu ise konuşuldu. İstikrar programının her şeye rağmen eskisi gibi uygulanacağı, hükümetin de görevine devam edeceği söylendi. Yarım kalan, daha doğrusu başlamadan dağılan MGK toplantısının Pazartesi yapılacağı öğrenildi. Yanan yüreklere bir nebze su serpilir gibi oldu. Bundan sonrası ne olur? Orasını bilemem!. Dileriz ki bu konu hiç olmazsa, maşeri vicdanda bir ibret oluştursun... Millet bir daha bu gibi yapay afetlerden korunmuş olsun!..  Evdeki yangın, mutfaktan bacaya, ülkedeki de Konut'tan Çankaya tepelerine sirayet etmiş, sinirler iyice gerilmiş ve bu yüzden kendi aramızda kalması gerekli yersiz yakışıksız tartışmalar yar ve ağyarın gözleri önünde ayyuka çıkmış iken şimdi bizim burada kalkıp komşu Bağdat'a düşen taşların tabiatı üzerinde fikir beyan etmemizin ne kadar yersiz ve zamansız olabileceğini bilmiyor değilim. Onun için, konuyu artık milletin maşeri vicdanı ve sağduyusuna emanet ederek müsaadeniz ile yazımızın başlığına avdet ediyorum.  Bundan on yıl önceleri komşu Irak'ta muazzam bir savaş başlamıştı. Çeşitli ülkelerin askerlerinden oluşan bir milyonluk karma bir ordu, SHWARZKOPF, "kara kafa" adındaki sarışın bir ABD generali komutasında Irak'a girmiş ve Kuveyt'i Saddam'ın işgalinden kurtarmış, fakat Saddam Hüseyin'i deviremeden savaşı durdurmak zorunda kalmıştı. Bekleniyordu ki, BM. tarafından da onaylanan ambargo kararı çok geçmeden bu işi kendiliğinden halledecektir. Aradan on yıl geçti. Saddam hâlâ yerinde, iş başında ve belki de en güçlü dönemini yaşamaktadır. Olan Türkiye gibi sınır komşusu ve geleneksel ticareti olan ülkelere oldu. Türkiye'nin ambargo dolayısı ile uğradığı zarar uzmanlarınca 30 milyar dolar olarak hesaplanıyor. ABD'nin bu savaştaki masrafı 50-55 milyar dolardır. Kuveyt ve Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinden almış olduğu ise bu miktardan çok fazladır. ABD ayrıca ÇÖL FIRTINASI sırasında başka bir yerde tecrübe edemeyeceği en yeni silahlarını denemek imkânını bulmuş, üstelik uluslararası bir silah ve mühimmat fuarında imiş gibi kendi sanayii adına pek çok sipariş de almıştır. II. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi bu savaşta da sarfettiğinden çok daha fazlasını kazanmıştır.  Çöl Fırtınası'nı başlatıp yarıda bırakan ve müttefiklerinin uğradıkları zararların telafisi için kılını kıpırdatmayan Baba BUSH'un küçük mahdumu daha Beyaz Saray'a tam yerleşmeden bu bombaları neden fırlattı? Bu sorunun birden fazla cevabı vardır. Önce, belki garip gelecek ama, başta gelen sebep daha ziyade iç politika ile ilgilidir. George W. Bush seçimleri kıl payı ve yargı yardımı ile kazanmıştır. Kongre'de kıldan ince bir üstünlüğü kısa süreli gözüküyor. Senato'da yarı yarıya bir eşitliğe, Temsilciler Meclisi'nde ise sadece 7 vekillik bir üstünlüğe sahiptir. Gelecek yıl yapılacak seçimlerde bu durumun kendisi aleyhine dönüşeceğini kendisi de bilmektedir. Babasının yapamadığını yapmak, Saddam'ı en geç altı ay içinde devirmek iddiası, Rusya'ya çıkışı, Avrupa Birliği'ne "haddini bil" uyarısı, Türkiye'ye "Aramızda bazı zorluklar çıkabilir, ama hallederiz!.." yolundaki yersiz imaları sanırım bu yüzdendir. Ortadoğu'daki gelişmeler, Filistin müzakerelerinin aldığı seyir, İsrail seçimleri, ŞARON'un Başbakan olması, hep aynı zamanlama sürecine giren konulardır. Bütün bunlar Türkiye bakımından üzerinde dikkatle durulması gereken konulardır. Yeni Dışişleri Bakanı Powel, haftaya Ortadoğu'ya gelecek, Türkiye'ye bir selam vermek aklına gelmiyor olmalı. Sonuç olarak söylenebilecek şudur: Önce vakit daha çok geç olmadan, yönetenlerimiz arasındaki ilişkilerden başlayarak iç işlerimizi, ekonomi ve maliyemizi bir düzene koyup, dış politikamıza platonik, santimantal ve gezginci olandan ayrı bir istikamet çizelim!.. Ve onu izleyelim!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.