Eskiden böylesine ziyaretlere çok önem verilirdi. Adına da çok defa tumturaklı bir "Devlet Ziyareti" tanımlaması konulurdu. Bu, bir devletin uzak veya yakın bir başka devlete bütün heyeti ile, heybeti ile birkaç günlüğüne bir "gece yatısı misafirliği"ne gitmesi gibi bir şey sayılırdı. Çoğu "halvet" görüntüsündeki sohbetlerde sözler verilir, sözler alınır, dostuklar pekiştirilirdi. Anlaşmalar, ittifaklar yapılırdı. Tabii alınan verilen sadece sözde kalmaz karınca kararınca, değerli değersiz, ama hatırası büyük hediyeler de alınıp verilirdi. Hani bir söz vardır "Tüfek icad oldu, mertlik kalmadı!.." derler galiba bunda da öyle oldu. Uçakların türlü türlüsü, küçüğü büyüğü, özeli geneli, pervanelisi, jetlisi yapıldı. Takvimin yaprakları ile saatlerin ibreleri daha hızlı döner oldu. Bu gibi ziyaretlerin de eski şanı ihtişamı, şöhreti kalmadı. Bunun yerine "Ekonomi", Politikanın bir adım önüne geçti. Devlet Başkanları veya Başbakanları bu gibi ziyaretlere ilgili veya ilgisiz iş adamlarını doldurup öyle gidiyorlar. Eski Devlet ziyaretlerinin giderek azalan önem, ihtişamını bu yoldan doldurmaya çalışıyorlar. Bu aslında faydalı da olmuyor değil. Bir defa iş adamları uçak yolculuğu sırasında başkanla başbakanla her zaman karşılıklı konuşmak, varsa dertlerini, isteklerini yüz yüze iletmek fırsatını bulabiliyorlar. Geri kalanı da kendi parası ile de olsa böyle görkemli bir ziyarete katılmanın mutluluğu ile yetiniyorlar. Bizdeki "DEİK" karşılığı kurum ve kuruluşlar var. Onların bünyesinde yapılan ortak toplantılarda faydalı temaslar da kuruluyor. Bu rahmetli Turgut Özal'ın açtığı bir çığırdır. *** Fransa ziyaretinin tam zamanı idi. Daha fazla gecikmesi her iki ülkenin de zararına olurdu. Bu köşeyi izleyenler bilirler ve bana tanıklık ederler ki Türkiye için Avrupa Birliğinin yolu Paris'ten Fransa'dan geçer. Bu ülke savaşlara girer, hemen her muharebede yenilir ama savaş sonunda hep dirilir, derlenir toparlanır, ve yine galiplerin safında yer alır, Avrupa'da hemen her zaman onun yüzüne gözüne, ağzından çıkan sözüne bakılır. Şimdilerde hani içine kapağı atabilmek için can attığımız, kanunlarımızı onlarınkine uydurabilmek için Anayasamıza varıncaya kadar allak bullak ettiğimiz şu AB, Avrupa Birliği var ya... işte onun yolu Beyaz Saray'dan değil, Paris'ten Elysee Sarayından, Başbakanlığın bulunduğu Matignon'dan geçer. Buralara girebilmek için de eğer başımızda süs olsun diye kazara bir Kovboy şapkası geçirmiş isek, onu itina ile vestiyerde bırakmak icap eder. *** Sanırım Sayın Erdoğan bunu tam zamanında ve ustaca değerlendirmesini bildi. Çantasında kapalı tuttuğu Airbus dosyasını masanın ortasına koymakla yetinmedi. Mukavelenin her iki tarafın yetkili kurumlarınca imzalanmasında Chirac ile birlikte tanıklık etti. Paris dönüşü soluğu benzeri bir heyet ile komşu İran'da Tahran'da aldı. Bu bizce bile daha önemli bir ziyaretti. Çok şükür kazasız belasız geçti. Doğal gaz konusunda siyasi düzeydeki platonik ve diplomatik niyet beyanı ile yetinildi. Bunun bence fazla bir önemi yoktur. Petrol ve doğal gaz masalı en azından 50 yıldır devam eder durur!. Gerçekleri bilerek hatırlayarak değenlendirmekte sayılamayacak kadar faydalar vardır. İran'la bin yıldan fazladır komşuyuz. Bu ülke ile dörtyüz yıldır savaşmamışız. Cumhuriyet döneminde ise her alanda anlaşmalar ittifaklar kurmuşuz. Bir zamanlar iktidara gelen her Hükümet başı ve Dışişleri Bakanları ilk yurt dışı ziyaretlerini birbirlerine yaparlardı. Ortak meselelerde iş birliği yapardık. Zamanın ortak meselesi eşkıyalığın önlenmesi idi. Bu konuda sınır değişikliği yapacak kadar iş birliği içinde olduk. Ama İran petrol ve doğal gazını Türkiye üzerinden Batı'ya ulaştırılması, veya İran ve doğusunu Avrupa'ya bağlayacak oto yolları söz konusu olduğunda komşularımızın hep yan çizmekte olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Bunun için bekleyeceğiz. Şimdilik ortak mesele bölgedeki Kürtler sorunudur... PKK/KONGRA-GEL tehditlerine karşı ortak mücadele bizim için olduğu kadar belki daha çok İranlı komşularımızın yararınadır. ABD'nin genel politikasında, özellikle Orta Doğu'da izole kalmış, bir İran'ın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ziyaretini akıllıca değerlendireceklerini ümit etmeye devam ediyoruz!.. *** Bu iki ziyaretten çıkarabileceğimiz ilk sonuç şudur. Fransa ziyareti zamanında yapılmıştır. AB için müzakerelere başlama tarihinin tesbitinde en büyük engel kalkmış görünüyor. Konseyin, Komisyon tarafından alınmış olumlu bir kararı tavsiye niteliğinde de olsa-ret etmesi zordur. Yani Avrupa Parlamentosu toplanmış, ilk karar olarak yeni Komisyon başkanını seçmiştir. Şimdi sıra yeni AB anayasasının onayına gelmiştir. Bu çok daha zor olacaktır. AB Parlamentosunun yeni oluşumu hayli kuşkulara yol açmaktadır. Bu konuyu ayrıca işleyeceğiz. İran'a gelince Şahlık'tan olsa, Mollalar düzeni de olsa politikasında önemli bir yenilik söz konusu değildir. Ancak İran ziyareti genelde Batı, özelde ABD bakımından Türkiye'nin önemine yeni bir ivme kazandırmıştır.