Başkan Bush'un Bağdat Seferi!

A -
A +

Bu haftaki yazıma "Amerika'nın Irak Macerası" diye başlayacaktım, Vazgeçtim, Bugünkünü seçtim. Nedeni basittir. Zira ciddi, bir savaştan çok kolay bir macerayı andıran bu olay ne dünyada ne de bizzat Amerika kamuoyunda yeterli bir kabul görmemiştir. Tam tersine Irak harekâtı ve eğer olacaksa devamı ABD dahil tüm dünya kamuoyunda uzun süre tartışılacaktır. Bu, 2001 Eylül olayı yüzünden oluşan toplumsal bir hipnoz veya narkoz etkisiyle alınan bir kararın uygulaması mı? Yoksa kimilerinin ileri sürdüğü gibi Beyaz Saray'la, Pentagon'da uzun uzun düşünülerek planlanmış genel bir dünya politikasının -eskimiş tabiriyle- "Pax Americana" başlama noktası mı idi? Bu nokta henüz yeterli bir açıklığa kavuşabilmiş değildir. 1800'lerin ünlü Mmoroe doktrini yırtılmış, sepete atılmıştır. ABD Avrupa'yı kendi işlerine karıştırmamış ama kendisi 1900'lü yıllarda ekonomik, askeri, teknolojik gücünün bütün haşmeti ile Avrupa'ya inmiş ilk iki Dünya Savaşı ile onu izleyen üçüncü ama bu sefer sadece soğuk bir Dünya Savaşını örgütlediği bir dehşet dengesi ile kazanmıştır. Sovyetlerin çökmesi, Çin'in uykuya çekilmesi, ABD'yi dünyaya düzen verebilecek tek devlet haline getirmiştir. Başkan Bush, ülkesinin başına işte böyle bir ortamda ve sadece birkaç bin oy farkı ile gelebilmiştir... Orada Başkanlar Anayasaya göre bir dönem için seçilirler ama genelde beklenmedik bir kaza olmazsa, ikinci defa daha kolaylıkla kazanırlar. Bağdat Seferi'nde bunun da etkisi var mı? Bilemiyoruz. Ama böyle düşünenler de var. Ancak bize kalırsa bunlardan hiçbiri tek başına yeterli ve inandırıcı değildir. Şimdiye kadar başkalarında olduğu için pek önemsemediği Uluslararası Terör 11 Eylül 2001'de dokunulmazlığı var sayılan kendisini can evinden vurabilmiş olması, Amerika'da adeta toplumsal bir Nevroz Psikozu oluşturmuştur. Bunun etkisi ile Bush dünyada Terör odağı olarak yedi ülkeyi işaretlemiş, damgalamıştır. Bunlardan beşi Müslümandır. Bunların da üçü Irak, Suriye ve İran bizim sınır komşumuzdur. Onların ilk ikisi ise daha 80 yıl öncelerine kadar bizim eski vilayetlerimiz idiler... ABD kafasına koyduğunu ilk olarak Irak'ta Saddam rejimine karşı denedi. Meşru mu? Hukuki mi değil mi? BM 1441 sayılı kararı yeterli mi değil mi? Gibi düşüncelerin artık zerre kadar önemi yoktur. Olan olmuştur! Montesqiue hep haktan hukuktan yanadır ama diyor ki: "Savaş gerekli hale geldi ise meşrudur!" bir başka deyim: "Sonuç, vasıtaları meşru kılar!. ABD'nin elinde hiç denenmemiş yalnız düşmanları vuracak akıllı silahlar varmış. Irak'ı atış poligonu gibi kullandılar. Herşeye rağmen akıllı silahların bazıları önce sahiplerini vurdu. Bugün savaşın 23'üncü günüdür belki de bu yazıyı okuduğumuz zaman savaş sona ermiş sıra, Suriye'ye gelmiş olacaktır. İran için sanırım bir süre daha düşünmek ve soluklanmak gerekecektir. Dünya konjonktürünün bugün ABD'ye verdiği "Tek yönetici olmak" heves ve görevinin yerine getirilmesi kuşkusuz çok zaman alacaktır. Tarih boyunca dünyayı yönetmeye kalkışanlar arasında Asker Sivil kim olursa olsun hepsi için gerçek "Savaşı kazanmak, kolay barışı sağlamak zordur!" Gorbaçov'un Perestroyka'sından özenti bir yapılanmayı ABD Koalisyonu ülkeleri kolay sanıyorlar; olmadığını göreceklerdir. Sahi aklıma gelmiş iken bilenlere sormak istiyorum: Biz bu Koalisyona dahil miyiz? Değil miyiz? Ben zannetmiyorum. Koalisyonda olsa idik şimdilerde Kürtlerden evvel çoktan Kuzey Irak'a, Musul, Kerkük, Erbil'e girmiş, 1926'da Serkldoryan'da İngiliz seferi Lindsay ile oynanan "Bezik Partisinin" rövanşını almış olurduk.  Bazı siyasetçilerimiz, sandıktan bolca çıkmanın cesareti ile Diplomasiyi hafife alır gibi davranıyorlar. Bir diplomatın kaç yılda ve devlete kaça mal olarak yetişebildiğini görmezlikten, bilmezlikten geliyorlar! Devlet ve ülke adına en büyük savurganlığı onları 60 yaşında emekliye sevketmekle yaptıklarının farkında olamıyorlar. Üstelik beğendiklerini yıllık taksitlere bağlayarak ipotek altında tutmak istiyorlar. Hiçbirinin yerinde olmak istemez ve bu uzatmaları kabul etmezdim. Umarım, akıl ve izân vakit çok geç olmadan yeniden başa gelir. Söz hazır diplomattan açılmış iken hatırlatalım: Diplomasinin kendine özgü ince bir dili vardır. Özünde zarafet ve bir ölçüde Esneklik-Souplesse de bulunur ama "bir o yana bir bu yana türünden" hem oynaya hem oynamaya anlamında Equivoque beyan ve konuşmalara asla yer yoktur. Bunun zararı faydasından çoktur!  Sonuç olarak bu konuda söyleyeceğimiz şudur. Orta Doğu dediğimiz Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında acemice paylaşılan eski Osmanlı'nın has terekesidir. Lawrence çırakları çöl casusları ve acemi diplomatlar tarafından (Sykes-Picot) anlaşmaları ile şekillendirilmek istenmiştir. Buralarının hiç de tekin olmadığı aradan geçen 80 yıl içinde yeterince anlaşılmıştır. Buraları eski sahibinden sorulur! Anlayabileceklere bizden selam olsun!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.