Yaşlılar eskiyi andıkça, "Nerede o eski bayramlar!" diye hep yakınırlar. Eş dost, hısım akraba, konu komşu arasında yapılan karşılıklı bayram ziyaretlerini ararlar. R.T. Erdoğan'ın manevi başkanlığında, Abdullah Gül'ün güleryüzlü Başbakanlığında kurulan yeni AKP Hükümetinin bu bayram ziyaretlerinden hiç de yakınmaya hakkı yok. Daha arife günlerinden başlayarak Başkentimiz uluslararası iri kıyım ziyaretçilerle doldu taştı. İngiltere, Yunanistan, Danimarka ABD Bakan ve Bakan yardımcıları hemen aynı günlerde teker teker veya takviyeli tandem halinde Ankara otellerini doldurdular. Uluslararası ziyaretler ev sahibi için bir itibar konusu sayılır. Bizde de öyle oldu. Herbirinin ağzında bayram baklavası gibi iri baklalar vardı. Herbiri bildiğimiz şarkıları ayrı ayrı makamlardan söylüyor gibi idiler. Türkiye'nin AB ve Kopenhag beklentisi, ABD'nin Irak'a müdahale planları ve nihayet Kıbrıs konusunda BM Genel Sekreterinin sunduğu çözüm planı!.. Bu bayram ziyaretleri AKP Hükümetinin ilk başlangıç ve rodaj dönemine rastladı. Bereket Sayın Erdoğan'ın Ankara'da bulunduğu bir sıraya rast geldi. Umarım hepsi faydalı ve zevkli geçmiştir. Sivri dilli "Politikacı-Gazeteciler" sordular: "Yurt dışındaki ziyaretlerinizi hangi kimliğinizle yaptınız?" Erdoğan Kasımpaşalı kabadayılığı ile hoşuma giden cevap verdi: "Beni kabul eden Devlet, Hükümet, Parlamento ve Parti başkanları hangi kimliğimle kabul ettiler ise o kimlikle gittim!." Aslında bu 3 Kasım seçimlerinde beceriksiz bir "Trafik hatası" idi. Düzeltileceği işaretleri, yenilenmesi kararlaştırılan Siirt seçimleri ile geldi. Umarım önümüzdeki bir iki ay içinde herkes yerli yerine oturur kendisini kısa sürede ispatlayan Abdullah Gül, Başbakan 1'inci yardımcısı sıfatı ile değerli ama yorgun diplomat Yakış'a Dış Politika alanında yardımcı olur!? Bayram öncesi yabancı ziyaretçilerin ağızlarından çıkan baklalardan anladığımız kadarı ile belli başlı 3 konu konuşuldu. Geçen haftaki yazıda da değindiğimiz 1'incisi AB ve yarından sonra yapılacak Kopenhag zirvesinde beklediğimiz ve beklemekte yerden göğe kadar haklı olduğumuz müzakere tarihi verilmesi idi. Verilir mi? Verilmez mi o, artık onların bileceği iştir. Çok naz aşık usandırırmış. Tam 49 yıldır bu kara sevdanın zebunuyuz!. Dünyanın küreselleşmeye gittiği bir zaman akımının içinde Avrupa'yı bir "Hıristiyan-Müslüman" ayrımına götürmek hangi akla hizmet eder? Bana kalırsa Türkiye'ye AB teşrifatçılığı yapmak şerefini kendi başkanlık dönemine saklamak isteyen Yunanlı Komşularımızın bir "Zebetiko" hevesi seziliyor. Biz kırmış olmayalım! İngiltere Dışişleri Bakanı memnun ayrıldı. Zaten AB'den ziyade Kıbrıs konusu ile ilgileniyor. "12-14 Aralıkta aralanan pencereden faydalanmazsanız fırsat kaçar!" diyor. Dış politikada fırsatlardan faydalanmak doğrudur ama bu kadar kısa vadeli olanlardan kimseye fayda gelmez. Kıbrıs 1571'den beri Türk olmuştur. 1800'lü yıllara kadar Müslüman halk çoğunlukta idi. 1878'de İngiliz geldi. Muvakkat kaydı ile adayı istedi. Sultan Abdülhamid'in el yazısı ile "Cezire üzerinde bilcümle hukuku şahanem mahfuz kalmak kaydı ile" şerhi vardı. 93 Harbi'nden sonra bize iade edecekti. Etmedi. 1. Dünya savaşında adayı resmen ilhak etti. Lozan bunu zımnen onaylamış oldu. 1953'te askeri üslerini iyice saklı tutarak adayı terketmek ve halk oylamasına gideceğini açıkladı. Kıyamet bundan sonra koptu. Arada Müslüman halkından pek çoğu dünyanın dört bir tarafına göç etmek durumunda kalmıştı. Yunanlı ve Rumların Enosis hevesleri kursakta kaldı. Ardından 1974 Barış Harekatı. Bugünkü fiili ve hukuki durum oluştu. Şimdilerde BM Genel Sekreterinin hazırladığı uzlaşma tasarısı esas itibarı ile tarafların beğenisine sunulmuş durumdadır. Herkes bunun faydası üzerinde mutabıktır. Ancak konuyu oldu bittiye getirmek, 12 Aralıktan önce kabul edilmeli derseniz bu iş olmaz. Yapılabilecek en doğru iş üzerinde tarafların ortaklaşa mutabık oldukları hususları bir "Modus-Bivendi" belgesinde toplamak, geri kalanını kısa bir süreye bırakmaktır. Bunda tarafların Garantörlük haklarını düzenleyen 1960 Londra Anlaşmalarının mahfuz tutulduğunun teyidi büyük önem arzeder. Bayram öncesi ziyaretlerinden en memnun ayrılan kuşkusuz ABD temsilcileri Dışişleri Bakan Yardımcısı ile Savunma Bakan Yardımcısı olmuştur. İstediklerini kendileri ilan ettiler. Sayın Yaşar Yakış da talihsiz ve acele bir beyanda bulundu. Ülkenin topraklarını, havaalanını yabancı askerlere açmak, Askeri üslerden faydalandırmak, yabancı ülkelere asker yollamak münhasıran Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararı ile mümkün olabilir. Umarım bu konuda Muhalefetin de onayı alınmaya önem verilir. Bereket versin bu konuda Başbakanlığın düzeltici bir açıklaması oldu rahatladık. Muhtemel bir Irak harekatında Türkiye'nin her türlü çıkarlarının korunmasında inisiyatif ve pazarlık haklarımızı korumakta AKP Hükümeti her şeyi yapacaktır. Geçmiş bayramı kutlarken bunun Büyük Türk Milleti için hayırlara vesile olmasını yürekten diliyorum.