Dışişleri Bakanımız bütçe müzakereleri sırasında AB adaylığımız ve Kıbrıs konuşulurken sıkıla sıkıla, kıvrım kıvrım bir beyanda bulundu: "Bu konuda ağır bir bedel ödemek durumunda kalabiliriz!.." dedi. Çok kimse anlamadı. Bedel dediğiniz alınan, kazanılan bir değer, fayda veya mal için ödenir. "Ne aldık ki bedel ödeyeceğiz?" sorusu kamuoyunda sorulur oldu. Kimi AB'ye girebilmek için bedelin Kıbrıs'tan ödeneceğini, kimi başkaları ise "Kıbrıs'ı ve güvenliğimizi kaybetmekten ise AB'den vazgeçebiliriz" anlamında yorumladı. Kamuoyu birincisi için sert tepki gösterdi. Bakan, sözlerini biraz açıklamak gereğini duydu. Başbakan eski "Karaoğlan" günlerine gönderme yapan bir destek beyanında bulundu. Bütün bu olaylar, AB Komisyonunun Türkiye raporunun Ankara'ya sunulması ile çakıştı. Raporun içeriğinden çok üslubunu yadırgadım. Genişlemeden sorumlu Komisyon üyesi -ki bunlara "Komiser" diye hitap edilir.- Verheugen: "Daha hâlâ mı Denktaş'ın peşinden gideceksiniz?" gibilerden diplomatik nezaketle bağdaşmayan bir laf etti. Bilindiği gibi AB Komisyon Başkanı ve üyeleri atama ile görevlendirilmiş paralı, maaşlı bürokratlardır. Kendilerine şimdi "Eurocrates" lakabını uygun görmüşler, onu kullanıyorlar. Neyi kullanırlarsa kullansınlar ama hiç kimseye ve özellikle Türkiye'ye bir sömürge komiseri edasıyla hitap etmeye zinhar kalkışmasınlar derim. Bu konuda bilenlere yakındım. Beni teselli etmek için olacak, "Siz diğer aday ülkelere gönderilen raporları bir görseniz?.." dediler. Cevaben, ama onlar Demirperdeden yeni çıktılar, böylesine alışıktırlar... diyemedim, demek istemedim. Her toplumda özellikle Solcu geçinenler arasında "Genele aykırı davranmak" batılıların dediği gibi bir fikir züppeliği (Snobisme İntellectuelle) hevesi ve eğilimi olanlar bulunur. Bizde de oluyor. Hem sadece solcular arasında değil, zenginlikleri Türkiye sınırlarından taşanlar arasında bile işini gücünü bırakıp iş merkezlerinden Türkiye'yi yönetmeye kalkışanlar da çıkıyor. Bu da bizim taksiratımız.. Ne diyebiliriz ki? Umarız akıl, hevesten öne geçer.. Bütün bu tatsız kargaşa arasına iki olay daha karıştı. AB-TÜRKİYE Parlamento karma komisyonu toplandı. AB'li eş-başkan "densiz Dany" yine olay çıkarmak istedi. Bu onun en azından otuz yıldan beri başarı ile sürdürdüğü mutad sanatı ve alışkanlığı!.. Darbı mesel haline gelen "Hoşgörü"müz yüzünden onu da pas geçtik. Derken tam bu sırada AB'nin Dönem Başkanı Belçika Başbakanı çıktı geldi. Yine bu konu ile ilgili sanıldı. Değildi. Aralık ortasında AB dönem Başkanlığı Laeken'de yapılacak geleneksel Zirve toplantısı ile sona erecek. Adettir her dönem Başkanı, üye ülkeler ve diğer adaylara bir ziyarette bulunur. Hepsinin amacı kendi dönemlerinde başarılı bir iş yapıldığını ispatlamaktır. Belçikalı Başbakanın bizden istediği taviz AB'nin savunma kimliği ve politikası ile ilgili idi. Ecevit'ten aradığını bulamayınca "onun da katılacağı Laeken zirvesinde nasıl olsa ikna ederiz.." düşüncesi ile ülkesine döndü. Verdiği teminatlar makbul sayılamazdı. Zira vakti ile Yunanistan'ı AB'ye alırken de bize "Türk-Yunan anlaşmazlığına hiç karışmayacağız!" demişlerdi. Nasıl davrandıklarını hep birlikte izledik. Bütün bu kargaşa arasında MGK aylık mutad toplantısını yaptı. Tam yerine rast geldi. Alınan karar bizi bir nebze rahatlattı. Bu konuya devam edeceğim...