ABD'nin 43'üncü Başkanı George Walker Bush, Beyaz Saray'a nakl-i hane edeli bir ay oldu olmadı, ama ne kendisi ne de Amerikan kamuoyu pek rahat görünmüyor. Nedeni açıktır. Elinde adeta zorlanarak ve ancak Yüksek Mahkeme kararı ile alabildiği 4 yıllık bir kira mukavelesi ile gelmiş, Beyaz Saray'a yerleşmiştir. Bu bir bakıma bir zoraki nikah ile evlilik gibi bir görüntü yansıtmaktadır. Başkanlık seçimlerinin sonucu, gerçekten de ne kazanan ne de kaybeden için doyurucu ve inandırıcı olmaktan hayli uzaktır. Şimdiye kadar hiç görülmedik kıran kırana bir kampanyadan sonra ortaya sanki henüz tam olgunlaşmamış ham bir Florida elması çıkmış, bölüşümde iki aday aralarında uzlaşamayınca yargının keskin kılıcı elmayı içindeki çekirdeklerine varıncaya kadar, tam ortasından, ikiye bölmüş, ama aslan payını, daha doğrusu renkli tarafını Cumhuriyetçi Parti'nin, babasının adı ile meşhur adayına vermiştir. Aslında seçimlerin sonucunu asıl belirleyecek olan Florida Eyaletinin oyları idi. Bu oyların sandığa atılmasından sayılmasına kadar hatalar, kuşkular, hatta hileler olduğu rivayetleri yaygınlaştı. Eyalet Valisi de Bush'un ağabeyisi olunca kuşkunun yaygınlaşması da kolaylaştı, karıştı. Bazı seçim bölgelerinin atlandığı, sayımda hatalar yapıldığı ileri sürüldü. Yargı işe el koydu. Oyların bu sefer el ile sayılmasına karar verildi. Elektronik yerine oylar babadan kalma elle sayılmaya başlandı. İlk sonuçlar, itirazların pek de yabana atılamayacağı izlenimini verince bu sefer karşı taraf bir başka mahkemeye başvurdu, el ile sayım durduruldu. Buna da öbür aday itiraz edince nihayet mesele en üst yargı mercii olan Yüksek Mahkeme'ye götürüldü. Amerika tarihinde ikinci defa olarak bir başkan, seçmenler yerine, yargı tarafından seçilmiş oldu. Bu durum kimilerince yargının yasamaya müdahalesi sayıldı. Konu hâlâ bazı çevrelerde tartışılmaktadır. Bakmayınız siz 1789 Fransız ihtilalinin getirdiği "Kuvvetler ayırımı" gibi kemikleşmiş, klasik prensiplere. Bunlar asırlar boyu uygulamalarla hemen her yerde göz göre göre yıprandı, erozyona maruz kaldı. Eskiden icranın yargıya etkisinden söz edilirdi. Şimdilerde ABD'den başlayarak Avrupa Birliği üyelerine hatta adaylarına kadar yargının, icra'dan yasamaya kadar bile uzanan müdahalesinden söz edilir oldu. Şimdilerde Anayasa derslerinde bile yargı ile Siyaset arasında belli belirsiz kıl kadar bir mesafe kaldığı öğretilmektedir. Bununla beraber, Amerika Yüksek Mahkemesi'nin bu kararı yine de kamuoyunda tartışılır oldu. Yargının giderek siyasallaştığı iddiaları öne sürülüyor. ABD'de 2002 yılında Temsilciler Meclisi seçimleri yapılacak. Eğer Cumhuriyetçiler kongrede şimdiki ekseriyeti kayıp edecek olurlarsa Bush'un Beyaz Saray'daki ikameti ve saltanatının hayli zora gireceği düşünülüyor. Bu yüzden yeni Başkan, daha doğrusu yardımcısı Cheny elini çabuk tuttu. Bir tek hata ile ekibini hemen onaylattı. Şimdi artık bütün gözler Beyaz Saray'a ve özellikle izlenecek dış ilişkiler ve savunma politikalarına çevrilmiş durumdadır. Bu politikalar iki dünya savaşının deneyimleri ile öylesine kemikleşmiştir ki, iki partiden hangisi gelse kökte, kökende bir değişiklik olmayacaktı. Her iki parti de siyasetin orta çizgisinin az sağında az solunda "icra-i faaliyette" bulunmaktadırlar. Bu yüzden ne birinin ötekine, ne ötekinin berikine bu konuda herhangi bir itirazı pek söz konusu olamayacaktır. Olsa olsa bir yaklaşım ve üslup değişimi beklenebilir. Sekiz yıllık Bill Clinton döneminin dış politikada özellikle Avrupa ve Rusya'ya karşı izlediği romantik, kimilerine sevimli, kimi başkalarına hayırhah yaklaşımı, yerini daha ciddi ilişkilere bırakabilecektir. Türkiye bakımından da pek fazla bir değişiklik olabileceğini tahmin etmiyoruz. Clinton'ın iki dönem görev süresince bize çok yakınlık göstermesi hele Marmara depremi sırasındaki insancıl ve sevimli davranışı, başta Sayın Süleyman Demirel olmak üzere bize gösterdiği yakınlık bir tarafa bırakılırsa dış politika ve savunma konularında "Türkiye nasıl olsa bizim yanımızda!.." gibi bir tavır içinde dış temaslarda öncelikler gerisinde bırakıldığımız da unutulmamalıdır. Başta Dışişleri Bakanı Madeleine Albright olmak üzere sağımızdan solumuzdan, altımızdan üstümüzden geçtiler. Üst düzey bazı diplomat ve askerlerden başka bizi onurlandıran olmadı. Umarım yeni dönemde böyle devam etmez. G. W. Bush, dış güvenlik danışmanı olarak bu sefer bir kadını, Condezza Rice'i yanına aldı. İlk beyanlarını ben şahsen şok umut verici buluyorum. Rusya'ya karşı Clinton-Yeltsin dönemi ilişkilerindekinden çok daha başka bir yol izleneceği anlaşılıyor!.. Tecrübe ile sabittir. Hangi rejim ve yönetimde olursa olsun Rusya'nın önemini bilen ve ona göre davranacak bir Amerika, bizim yani Türkiye'nin değerini de daha iyi kavrayacaktır. Tabii bu, büyük ölçüde bizim devlet ve hükümet olarak tutum ve davranışımıza ve diplomasimizin göstereceği beceriye bağlı olacaktır!.