Eskilerde bir okka dörtyüz dirhem çekerdi. Onun da dörtte birine çeyrek denirdi. Avrupa Avrupa dedikleri o muazzam Asya kıt'asının batı yönüne uzanan bir küçük parçası niteliğindedir. Asya'nın bir çeyreği bile değildir. Avrupa Birliği geçen ayın başından beri yani 1 Mayıs 2004 tarihinden itibaren artık bir çeyreklik Avrupa sayılır oldu. Üye sayısı tam yirmi beşi buldu. Yirmibeş, yüzün dörtte biri, yani çeyreği eder. Brüksel'de Robert Shumann meydanındaki çelikten, kristalden AB Konsey ve Komisyon binalarının geniş koridorları alışılmadık dilleri konuşan birtakım insanların sağa sola sevinçli koşuşturmalarına sahne oluyor. Çevre, etrafa çeşit çeşit sucuklar, pastırmaların kokuları votka, erik ve kayısı rakılarının rayihasına karışıyor. İnsanlar haklı olarak şenlik yapıyorlar. Polonya, Çekya Mekya, Letonya, Litvanya, Yalta Malta, Kıbrıs'ın bir yakası.. hepsi hepsi içerdedir. Herkes elindeki çoban kavalı ile Beethowen'ın 9. Senfonisini çalmaya çalışıyor. Biz ise hâlâ bir hayalin peşinde koşar gibiyiz. Milli hakimiyetin tecelli ettiği TBMM'nin sayın üyeleri sanki otomatiğe konulmuş vitesle AB'ye uyum kanunlarını rekor sayılacak bir süratle Resmi Gazete'ye yetiştiriyor. En son Anayasamızı bile değiştirdik daha ne isterler? AK Parti hükümeti her hafta toplanıp her şeyden önce AB'yi konuşuyor. Kıbrıs dahil neyimiz varsa verdik yine kimseye yaranamıyoruz. Hâlâ müzakereler için bize bir tarih verilip verilemeyeceği belli değildir. Sayın Başbakan ve Yardımcısı Dışişleri Bakanı çırpınıyorlar yırtınıyorlar.. Ama sözler, beyanlar hep gölgeli ve belirsizdir. "Efendim biz kanunları AB'ye girmek için değil, öyle olması gerektiği için değiştiriyoruz!" demek doğru da işin bir de gerçeğini görmek gerekir. "Hükümet etmek öngörmektir!" diyenleri de düşünelim dinleyelim! İsrail'in 5 milyon nüfusu var. 1 milyonunun elinde bazılarımızın özlediği AB pasaportu var. Onunla da bitmiyor. AB müktesebatına "Acquis Communautaire" göre AB üyesi ülkelerin herhangi birinde doğmuş veya o ülkelerde yaşayan Yahudilere de aynı işlem yapılacağı bildiriliyor. Bu ayın sonunda İrlanda'nın dönem başkanlığı sona eriyor. Yeni dönem içinde en geç Aralık ayında Türkiye'ye müzakerelerin başlaması için bir tarih tespit edilecek. Süreç yaklaştıkça AB kodamanlarında ayakların sürtmeye başladığı görülüyor. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. AB anayasasına son şekil verilirken Hıristiyanlık maddesi konulmak isteniyor. Hıristiyan devletlerinden bazılarının yasalarında belirli makam ve rütbeler için Katolik olmak kaydı vardır. AB'ye girebilmek için de öyle mi yapılmak isteniyor? Bilmiyorum ama bu bence AB'nin de sonu geldi anlamına gelir. Türkiye 1963'te Ankara Anlaşması ile Avrupa Birliğine tam üye olmayı öngören 238. madde yolundan katıldı. 14 Nisan 1987'de tam üyelik talebinde bulundu. 1999 Aralık ayında Helsinki'de yapılan zirve toplantısında Türkiye'ye aday ülke statüsü tanındı Şimdi Aralık ayını bekliyoruz. Müzakere tarihi verilmezse kıyamet mi kopar? Bence kopmaz ama Avrupa bir türlü halen içinde bulunduğu "Çeyrek Avrupa" durumundaki ağırlığından bir dirhem ileri gidemez! Avrupa tarihine baktığınızda sürekli bir yapılanma süreci içinde bulunduğunu görürsünüz. Eğer bu yapılanma şimdiye kadar bir türlü tamamlanamamış ise bu mutlaka Hıristiyan bağnazlığından ileri gelmiştir. Avrupa'nın ve dolayısıyla AB'nin sınırlarını çizmek kimsenin elinde değildir. Bu sınırların tespiti için ne coğrafî, ne tarihî ne dinî ve kültürel sebeplerin ileri sürülebilmesi mümkün değildir. Bunların dışında alınacak herhangi olumsuz bir karar ise sadece sakat ve özürlü bir karar olacaktır. Kendisi zaten ancak "Çeyreklik" değer ifade edebilen bir Avrupa Birliği, bu yıl sonunda almak durumunda kalacağı Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesi konusunda dikkatli ve uzak görüşlü olmak durumundadır. Türk kamuoyunu rencide edebilecek bir kararın olumsuz etkilerini dağıtabilmek ne siyasî iktidarlar ne de Avrupa Birliği öncüleri için mümkün olamayacaktır.