Bir tuhaf savaş içindeyiz!.. Günlerdir, haftalardır, aylardır, hatta hatta şu meşhur 11 Eylül terör saldırısından beri dünyanın her yerinde sadece muhtemel bir savaştan bahsediliyor. Planlar, senaryolar hazırlanıyor, her kafadan bir ses çıkıyor. Başkan Bush, Al Gore'nin karşısında kıl payı sadece, 6000 oy farkla kazandığı seçimden sonra babası zamanında sahneye konulmak istenilen ve ABD'nin dünya politikasında daha güçlü ve etkili olmak (Pax-Americana) politikasına devam etmek niyetini saklamıyordu. 11 Eylül vakası, büsbütün başını döndürdü. Üsame Bin Ladin müslümandır diye, önceleri tüm islam alemine karşı küser, cephe alır gibi oldu. Bu yanlıştan zorlukla döndü. Ama bütün dünyada terörün başını ezmek için belirli hedefler seçti. Kuzey Kore'den, İran'a, oradan Irak'a uzandı. Önceliği bu sonuncusuna verdi. Orta Doğu'da güvendiği iki ülke vardı. Bunlardan biri Türkiye, öbürü İsrail'di. Tek başına da kalsa Irak'ın ve özellikle Saddam'ın işini kolaylıkla bitirebileceğine inanıyordu. Ondan sonra özellikle Orta Doğu'da tek başına bir "Pax Americana" kurulmuş olacaktı. Her şey bu düşünce istikametinde gelişti... Irak'ta iddia edildiği gibi kitle imha silahlarının bulunup bulunmadığı BM Güvenlik Konseyi'nin kararı çerçevesinde uluslararası bir heyet tarafından incelenmiş ve iki gün önce hazırlanan bir raporla böyle bir şeyin varlığına tesadüf edilemediği açıklanmıştır. Buna rağmen ABD kararında ısrarlıdır. BM yeni bir karar alsa da almasa da Irak'a askeri müdahale yapılacak ve Saddam ve rejimi devrilecektir. İyi de Pax-Americana ile dünyaya kendi düzenini ve hükmünü kabul ettirmeye kararlı gören Başkan Bush, bu sefer vaktiyle babasının sağladığı uluslararası desteğin yarısını bile sağlayamamıştır. Yanında yarım ağızla bir İngiltere, tabii İsrail ve her bakımdan muhtaç olduğu Türkiye'nin ancak anayasal prosedür içinde o da ittifaklara dayanan sınırlı desteğinden başka güvenecek bir şeyi yoktur. ABD bunu pek âlâ bildiği halde yine de bildiğinden vazgeçmiyor. Her gün yeni yeni savaş ve savaş sonrası çeşitli senaryolar... Savaş senaryoları şimdilik üçlü bir dizi görüntüsündedir. 1. senaryo, ABD Genelkurmay Başkanının Ankara'dan ayrılırken doğruladığı gibi bugün içinde yaşadığımız haldir. Yani barışçı bir çözüme varabilmek için askeri hazırlıkların ve baskının hızlandırılması dönemidir. İkinci senaryo çok kısa sürecek şiddetli bir baskın savaşı dönemi, üçüncüsü ise uluslararası kuvvetlerin de katılımı ile sürdürülecek daha uzun bir savaş!. Her üç senaryo da Saddam'ın ve bugünkü yöneticilerin değiştirilmesi ve bölgede istikrarı ve barışı sağlayabilecek bir yönetimin yerleştirilmesini öngörmektedir. Hepsinde de ABD'nin bölgede belirsiz bir süre varlığını sürdürmesi anlamını taşımaktadır. Irak'taki BM araştırma heyeti görevini tamamlamıştır. Vereceği rapor BM Güvenlik Konseyi'nin ay sonunda yapacağı toplantıda ele alınacaktır. Burada kararlar 5 daimi üyenin eksiksiz oylarına ilaveten en az 4 geçici üyenin oyları ile alınır. Ancak bunun pek fazla önemi de kalmamış gibidir. ABD nasıl olsa Irak'a müdahale etmeyi kafasına koymuştur. Amerika dahil, dünyanın her ülkesinde yapılmakta olan savaş karşıtı gösteriler umurunda bile görünmüyor. Aslına bakarsanız bu konuda öylesine bir haber ve açıklamalar bolluğu içinde yaşıyoruz ki, "savaş" sözünün ciddiyeti kayboldu. Bir tuhaf savaş halinde imişiz gibi geliyor. Bir taraftan muhtemel bir savaşı önleyebilmek için bölge ülkelerini dışişleri düzeyinde İstanbul'da topluyor öbür yandan da limanlarımızı ve havaalanlarımızı ABD uzmanlarının incelemelerine açıyoruz. Konu kısa yoldan NATO anlaşmaları çerçevesinde geçirilebilecek hafiflikte değildir. Savaş hali ve yabancı askerlerin transit veya konuşlandırılması mutlaka TBMM onayından geçirilmek zorundadır!. Ayrıca savaş sonu düzenin ne olacağı hakkında hükümetimizin sağlam bilgilere sahip olması gerekmektedir. Yabancı askerlerin bu arada ABD askerlerinin makul asgari süreler için dahi olsa ülkemizde konuşlandırılması şart ve düzenlerinin önceden açıkça karşılıklı olarak tespiti gereklidir. Aksi veya ihmali her iki ülke arasında uzun vadede sürdürülmesine büyük önem verdiğimiz ittifak, işbirliği ve dostluk ilişkilerine zarar verebilir. Bu görüşümüz sadece bir tahmin değil yaşanmış uzun deneyimlerin ürünüdür. Bu haftaki yazımıza "Bir Tuhaf Savaş" diye başladık!. Şimdiki görüntüsü odur. Ama savaşın tuhafı olmaz. Savaş, savaştır!. Dikkatli olmak, Çankayası ile Parlamentosu ile, hükümet ve parlamento içi ve dışı muhalefeti ile, askeri ile sivili ile hiç birimizin vazgeçemeyeceğimiz bir hakkı ve aynı zamanda görevidir!..